İslami Osmanlı İmparatorluğu dahilinde, egemen grup Türk'tü. Arap ve İranlıların ilk zamanlarda dinsel hiyerarşinin tepesindeki mevkileri tutmuş olmalarına ve ara sıra zarif bir saray dili olan Farsça'nın etkisine karşın, İmparatorlukta geçerli olan dil Türkçe'ydi. Saray, ordu ve bürokrasi bu dili kullanıyordu.
Sayfa 447 - arkadaş yayıneviKitabı okudu
İslami Osmanlı İmparatorluğu dahilinde, egemen grup Türk'tü. Arap ve İranlıların ilk zamanlarda dinsel hiyerarşinin tepesindeki mevkileri tutmuş olmalarına ve ara sıra zarif bir saray dili olan Farsça'nın az etkisine karşın, imparatorlukta geçerli olan dil Türkçe'ydi.
Sayfa 447 - Arkadaş YayıneviKitabı okudu
Reklam
Taban sorunsalı
Türk İslam’ı daima iki düzeyde işlemiştir: resmi, yasal, dogmatik devletin, okulların ve hiyerarşinin dini olarak ve başlıca ifadesini büyük derviş tarikatlarında bulan, kitlelerin popüler, mistik, sezgisel inancı olarak. Erken dönemlerden beri ibadetinde gösterişsiz, öğretilerinde soyut, siyasetinde mesafeli ve gelenekçi olan yerleşik İslam inancı, nüfusun önemli kesimlerinin dinsel ve toplumsal arzularını tatmin etmede başarısız olunca; halk, Sünnî inancının geniş çerçevesi dahilinde kalmaya devam eden tarikatlara rağbet etmişti. Bu kardeşlik gruplarına ve onların derviş rehberlerine halk yardım ve rehberlik almak için yüzünü dönüyordu. Gösterişsiz cami ibadetlerine eklenmek üzere, tekkelerde müzik, şarkı ve dansın yardımıyla insanı vecde sürükleyen zikirler yapılıyordu. İnsan ile Tanrı arasındaki kopukluğu gidermek için evliyalar, aracılar, mübarek kişiler vardı. Tanrı’yla mistik bir biçimde bir olma umudu vardı. Kitleler bu dervişlerde gerçek dinî rehberlerini görüyordu. Ulema sınıfı zenginleşen ve babadan oğula geçen bir kast haline dönüşürken dervişler ise sınırsız bir nüfuz ve itibarla halkın bir parçası olarak kalmışlardı.
Sayfa 547Kitabı okudu
(Y) EZİDİ …!
İNANÇLARI VE TARİHLERİ: Özet Ezidiler Kürttür ve anavatanları ile politik ve sosyal anlamda aynı kaderi paylaşmaktadır. Etnik veya dil yönünden değil, inanç kimliği üzerinden tanımlanan küçük bir Kürt topluluğudur. Türkiye, Suriye, Irak ve eski Soyyetler Birliği’ne dağılmış olan bu topluluk, genellikle çiftçilik ile hayvancılıkla uğraşır. Kürt
Sermaye cağı aynı zamanda hiyerarşinin daimi kılındığı ve dinlerin daha güçlü ve talepkar hale geldiği bir dönemdir.
Toplumsal hiyerarşinin doğuşu, beslenme ile siyaset arasındaki bağı açıpa çıkarır.[...] İster özel ister kamusal alanda, eğer bir kişi birine bağımlıysa, yiyecek karşılığı ona itaat eder.[...] Yiyecek, bu durumda davranışları belirler. Elias Canetti de, kimi zaman kırbaç ya da hapis veya ölüm tehdidinin yol açtığı ‘’korku ve itaat’’in yerini daha farklı bir emretme gücünün alabildiğine, emir verenin ‘’yiyecek vaadi’’ ile emirlerine itaatin sağlandığına dikkat çeker ve bu durumu ‘’emretmenin ehlileştirilmesi’’ olarak nitelendirir ... [s.77]
Reklam