“Düşünebilen ve var olabilen aynı şeydir: “var olmayanı ne bilebilir ne de dile getirebilirsin.”
Francis Macdonald Cornford, Platon'un Epistemolojisi, (s. 273)
İstanbul'u sevmezse gönül aşkı ne anlar
Düşsün suya yer yer erisin eski zamanlar
Sarsın bizi akşamla şarap rengi dumanlar
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan
Munir Nurettin Selçuk
Fethettiniz ay parlayarak sen gülerekten
Gündüz koya sen gel gece kalsın aya nöbet
Ses çıkmıyor artık ne kürekten ne yürekten
Emret güzelim istediğin şarkıyı emret
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan
"İyilik Tanrı onu emrettiği için mi iyiliktir ve kötülük Tanrı onu yasakladığı için mi kötülüktür, yoksa bunun tersine, iyilik iyilik olduğu için mi Tanrı onu emretmektedir ve kötülük kötülük olduğu için mi Tanrı onu yasaklamaktadır?"
Eğer felsefe insanın, öğretilerine göre davranmak isteyebileceğini düşünürse tuhaf bir komedi çıkar bundan. Günahtan habersiz bir ahlak bütünüyle boş bir bilim dalıdır; ama günahı kabul ederse kendi alanının dışına çıkar. Felsefe dolaysızlığın yok edilmesini ister.
"Akıl, her insana, her zaman doğruyu gösterir. Ne var ki, doğruyu bilmek, doğruyu yapmak, doğru olanı tercih etmek anlamına gelmemektedir. Belki de bu yüzden insanın vahye olan ihtiyacı, varoluşsal bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır. Aklın bulabileceği doğrular, vahiy tarafından da desteklendiği zaman, doğru olanın gerçekleşebilmesi için bir yaptırım gücü devreye girmiş olur. İnsanın mutluluğu, aklın ve vahyin birlikte etkin olmasına bağlıdır."
Şunlar yan yana gelince ne kadar da anlamlı oluyor.