Diğer taraftan, bir dergahın bozulmasında en önemli saik olarak "Parayı görme min sebebini de yaşadığım bir gerçeklik olarak, yine Hocaefendi üzerinden şöyle anlatmak isterim:
Rahmetli Mehmed Zahid Hocaefendi'ye bir gün birisi bir miktar para getirdi. Sene 1972 olabilir. İmam Hatip'te öğretmendim o zaman. Bayağı da çok bir para, böyle lastikle veya iplikle bağlanmış. "Efendim, ben her zaman gelemiyorum. Kardeşlerimizden ihtiyacı olanlar oluyor" dedi. Cebinden desteyi çıkardı, rahmetli Hocaefendi de ince bir halı vardı, onun ucunu şöyle eliyle kaldırdı "Şuraya koyun bakalım" dedi, eline almadı, halının altına koydurdu o parayı. Ben orada kenarda oturuyorum, geleni gideni, elini öpeni, nasi- hatini vesaireyi izliyorum. Bir, bir buçuk saat geçti kanaatimce, başka biri geldi, yanında da biri var. Elini öptü, önüne oturdu, diz çöktü. Öbürü de yanına oturdu. Birisi, kendisinin evinin yandığını, hiçbir eşyasının, giyecek elbisesinin bile kalmadığını, çoluk çocuğunun da zor durumda olduğunu anlattı. Yanındaki de ona şahitlik yaptı, "Evet efendim, işte böyle bir durumu arz edelim, diye geldik" dedi. Onları dinledi, biraz oturdu, zannediyorum böyle murakabe etti, "Oturun bakalım" dedi, kenara çekildiler, oturdular. Hocaefendi bir iki kişiyle daha görüştükten sonra, o halının ucunu tekrar tuttu, o zata dedi ki "Şurada bir miktar para var, bunu alın bakalım. Bununla başlayın, inşallah Allah Kerim, devamı da nasip olur, evinizi yaparsınız." Ben bu manzarayı görmüş biriyim.
Böylece bir dergâhta paraya karşı nasıl muamele edileceğini müşahede etmiş oldum.