Merkez Efendi’yi tanısaydım keşke!
Yine bir gün Sümbül Sinan hazretleri sorar dervişlerine: Sizlerin elinize Allah'ın yaratma kudreti verilseydi ne yapardınız? Birisi, iyileri çok yaratırdım, kötüleri az yaratırdım, diğeri kötüleri hiç yaratmazdım gibi her biri bir yandan bir şeyler söylüyorlar. Sıra Müslihiddine gelince der ki: Efendim bir kötü ölünce bir kötü, bir iyi ölünce de bir iyi yaratırdım. Allah'ın nizamı neyse onun üstüne nizam olmayacağı için aynen muhafazaya gayret ederdim. Allah'ın her yarattığıyla kurduğu bir denge var ben neyi yok etmeye çalışıp da o dengeyi bozayım, demiş. Bunun üzerine hocası senin adın merkez olsun tam ortada düşünüyorsun demiş ve adı Merkez Müslihiddin Musa olmuş. Ayrıca kendisi doktordur ve Kanuni Sultan Süleyman’ın da hem mürşidi hem doktorudur.
Sümbül Sinan Efendi talebelerine kırda çiçek toplama işi vermiş. Talebelerin hepsi güzel renkli kokulu çiçekler koparıp getirmişler bir tek Müslihiddin Musa Efendi bir kuru papatya getirmiş, diğer talebeler gülmüşler. Müslihiddin, neden bu kuru papatya diye sormuş hocası. —Ben bütün çiçeklerin yanına yanaştığımda onları Allah’ı zikrederken görüp duyunca onları koparmaya kıyamadım, ancak bu kurumuş papatyayı getirebildim, bunun zikri durmuştu onu koparıp size getirebildim, demiş.
Reklam
SULTAN AHMED HAN’IN HASSASİYETİ
Sultan Birinci Ahmed Han’ın hocası, Mustafa Sâfî Efendi şöyle anlattı: Sultan Birinci Ahmed Han, ibadete fevkalâde düşkün idi. Gençliği zamanında dahi kalbine aslâ hevâyı sokmayıp, kalbini dâima Cenâb-ı Hakk’a ibadete ve mescit ve cemaate bağlamıştı. Sünnet-i Nebeviyye’ye son derece bağlıydı. Nazarında küçük günahlar büyük olup,
Peki biz ne yapıyoruz?
Bundan on beş sene kadar evveldi. Yani 1968’lerde bir gün, öğretmen Sabahat Emgen Hanım’ın arkadaşı olan bir edebiyat hocası, talebelerinden bir defter getirmelerini istemiş, çocuklar da, iki gün içinde, hocalarının bu isteğini yerine getirmişler. Ancak bir Yahudi kızı devamlı olarak eli boş geliyor ve her seferinde de mazeret ileri sürerek, aklı sıra, hocayı idare ediyormuş. Fakat, hâli vakti yerinde olan kızın, her gün bir çeşit uydurma laflar ile geçiştirmesi, öğretmeni iyice tedirgin ettiğinden, nihâyet bir gün: ‘’Ya sınıfa defterle gelirsin, yâhut hiç gelemezsin!’’ demeye mecbur etmiş. Ancak, günler boyu türlü türlü yalanlarla kızın âsâbı yorulmuş olmalı ki, öğretmenin tehdîdi karşısında sıraya kapanıp ağlarken: ‘’Ne yapayım, Moiz’in dükkânı on gündür kapalı…’’ deyivermiş. Kızın bu îtirâfı, hocayı dehşetle karışık hayrete düşürmüş. Demek ki bir Yahudi, aç ve çıplak dahi kalmış olsa, bir ırkdaş, bir Moiz bulamadı mı, en mübrem (vazgeçilmez) ihtiyaçlarından dahi vazgeçmeyi ve her kahra göğüs germeyi, îmânının îcâbı bilerek, çile ve meşakkatleri, ibâdet şevki ile karşılayabiliyor.
#Palyaço#
İyi bir cambazdır insan, Dünya denen topun üstünde durur. Sahi kimdi o yüzü boyalı adam? Batan günün ardında duran. Doğana kundak, ölene kefen.. Biri gelen, Biri giden, Yüzü boyalı adam hep gülen.. #FATİH BAYRAKÇI#
Dünyada öyle çok haksızlık vardı ki! Boyalı Kuş, Jerzy Kosinski Sayfa 224
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.