Bundan on beş sene kadar evveldi. Yani 1968’lerde bir gün, öğretmen Sabahat Emgen Hanım’ın arkadaşı olan bir edebiyat hocası, talebelerinden bir defter getirmelerini istemiş, çocuklar da, iki gün içinde, hocalarının bu isteğini yerine getirmişler. Ancak bir Yahudi kızı devamlı olarak eli boş geliyor ve her seferinde de mazeret ileri sürerek, aklı sıra, hocayı idare ediyormuş. Fakat, hâli vakti yerinde olan kızın, her gün bir çeşit uydurma laflar ile geçiştirmesi, öğretmeni iyice tedirgin ettiğinden, nihâyet bir gün: ‘’Ya sınıfa defterle gelirsin, yâhut hiç gelemezsin!’’ demeye mecbur etmiş.
Ancak, günler boyu türlü türlü yalanlarla kızın âsâbı yorulmuş olmalı ki, öğretmenin tehdîdi karşısında sıraya kapanıp ağlarken: ‘’Ne yapayım, Moiz’in dükkânı on gündür kapalı…’’ deyivermiş.
Kızın bu îtirâfı, hocayı dehşetle karışık hayrete düşürmüş.
Demek ki bir Yahudi, aç ve çıplak dahi kalmış olsa, bir ırkdaş, bir Moiz bulamadı mı, en mübrem (vazgeçilmez) ihtiyaçlarından dahi vazgeçmeyi ve her kahra göğüs germeyi, îmânının îcâbı bilerek, çile ve meşakkatleri, ibâdet şevki ile karşılayabiliyor.