Kitabı yeni bitirdim ve neden daha önce okumadım diye hayıflandım. Eski bir kitap olmasına rağmen son yıllarda göz önüne gelmeye başlaması ilginç. İnsanı etkileyen, düşündüren hüzünlü bir hikaye...
Kitap ilk olarak 1959'da yayınlanmış. Charlie Gordon isimli 32 yaşındaki düşük zekalı bir bireyin daha akıllı olma isteği, bu yöndeki çabası ve yaşadığı süreç anlatılıyor. Kendi tuttuğu notlar ve günlüğü ile hikaye, kahraman anlatıcı bakış açısıyla yazılmış. Charlie'nin yaşadıklarını hem anlattıklarından hem dilinden birebir görmek ayrıca etkileyici.
Farklı olana, genelin dışındakine nasıl tepki verdiğimizi, nasıl dışlayıp onu yalnızlaştırdığımızı;
Sevgi ve şefkat olmadan zekanın ve eğitimin hiçbir şeye yaramayacağını anlatıyor hep.
Her durumda -ister düşük IQ ister yüksek IQ- şefkate ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Charlie'nin Algernon'la özel bir bağ kurması, onun anısına yaptıkları da buna örnek.
Charlie hepimizin hayatının konsantresini yaşadı bir bakıma. Hızlıca her şeyi gördü, yaşadı. Ya da biz Charlie'nin hayatının yavaşlatılmış halini yaşıyor olabilir miyiz?
Charlie... Seni hiç unutmayacağım...
Yaşadığımız bu hayat içinde - açık açık söylenmese de- bize yüklenen görevler, sorumlulukların bizim için gerçekten bir önemi var mı? Yoksa asırlardır kodlanmış bu kalıplara alıştığımız için bunu normal olarak mı görüyoruz? Halbuki durup düşünsek, içimize dönsek belki farklı cevaplar alırdık. Kaçımız bunu biliyor, kaçımız mutsuzluğunun sebebinin bu olduğunu fark etti? İşte fark eden bir tavuk var! Kendini bireyselleştirmiş, doğayla özdeşleştirip isim vermiş bir tavuk. Özgür ruhlu, farkındalığı olan ve ne istediğini bilen. Anne olmak hayalini kendi için imkansız olsa da bir şekilde gerçekleştirmiş bile. Ve tüm yaşamını da sevdiği canlının hayatını korumaya adamış. Düşündürücü alegorik bir eser, yalnızca çocuk kitabı olarak düşünmemek gerek bence. Büyüklerin de düşünmesi, farkına varması gereken şeyler var, çocuklarda saf sevgi her zaman var zaten öyle değil mi?
Güzel bir kitaptı, içe dokunan şeyler de var tabii ama hayatın gerçekleri diyelim. Konu özeti yapmak istemedim, yapan çok var zaten. Kısaca düşüncelerimi yazmak istedim, öneririm.
Şu sıralar adı karşıma sık sık çıktığı için merak edip 3 kitabını da aldım Melisa Kesmez'in. Yazarın ilk kitabı 'Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz', benim de okuduğum ilk kitabı oldu. İçindekiler kısmında 24 hikâye görünce hem şaşırdım hem gözüm korkmadı değil. Şaşırdım çünkü kalın bir kitap değil. Gözüm korktu çünkü çok fazla hikâye var, ya sevmezsem ya sarmazsa diye de düşündüm. Ama hikâyeler kısa kısa ve günlük hayatın diliyle insanı yormadan yazılmış. Konuları da günlük hayattan, bazen farkına varmadığımız ama hepimizin yaşadığı durumlar/ duygular. Her duygu/durum var kitapta; acı, özlem, tükenmişlik, çocukluk... Basit, sade bir anlatım. Arka kapakta da dediği gibi: "hayattan sızan ayrıntıların kitabı".