"Evet kaçmalıydım , kaçmalıydım!" diye yumruklarını kafasına sıkıyordu.Ve şimdi yanlız ondan değil, kendinde de kaçmak lazımdı , zira ondan kaçmayla kendini ateşten kurtaramayacağını görüyordu, nereye gitse ne yapsa bunun mümkün olmadığını, onu unutmak için birçok günler geceler böyle uykusuz, ateşler içinde, karmakarışık yaşamın mecburi olduğunu hele bundan sonra insan uzak, bin acı bin azap içinde köpek gibi sürüneceğini düşünerek,"Cezadır ah cezadır!" demek istiyor fakat önünde hayatı ancak ölümle kurtulmak mümkün olan bir işkence gibi görüyordu.
"Çocuklar yürüyorlar dünyada," dedi. Ben bunu anlıyorum işte, dünyada yürüyorlar çocuklar, dünyanın her yerinde hepsi aynı şekilde yürüyor. En temiz yürekliler, dürüstler, zekiler, kötü olan her şeyin üzerine yılmadan yürüyorlar, yalanı güçlü ayakların altında ezerek yürüyorlar. Genç sağlıklı insanlar yenilmez, tükenmez güçlerini yalnızca bir şeye, adalete yöneltmişler. İnsanlığın acılarını, mutsuz dünyanın ezilmişliğini yok etmek için sefere çıkmışlar, çirkinlikleri yok etmek için yürüyorlar... ve yok edecekler acıları. Biri söylemişti bana, yeni bir güneş doğacak. Ve yapacaklar bunu. "Parçalanmış yürekleri bir tek yürekte birleştireceğiz," demişti, birleştirecekler.
... "Bence, bir insanın öldüğünü söylerken çok acele ediyoruz. Ölen ağzı, dudaklarıdır, söyledikleri insanların yüreklerinde sonsuza dek yaşayacaktır."
Rıbin,, "Öyle olması gerekir," dedi. "Hepimizin durumu zor, acı soluyoruz, keder giyiniyoruz .Övünebileceğimiz hiçbir şeyimiz yok .Hepimizin gözlerini kapadılar, bazılarımız kendileri kapıyor gözlerini, evet. Aptalsan, dayan..."
..."Gelin herkesi eşit yapalım. Aklın yarattığı, insan eliyle üretilmiş her şeyi eşit paylaşalım. Birbirimizi korkunun, kıskançlığın kölesi; hırsın, aptallığın tutsağı yapmayalım."
Şu hayat denen şey ne biçim bir şeydi? Kimi zaman sevinçler veren, kimi zaman içimizi acılarla dolduran, kölesi olduğumuz şu hayat neyin nesiydi böyle?