Elizabeth hızla daha da fakirleşen bir kontes. Bilmem kaçıncı dereceden kuzeniyle mecburi bir evlilik sürecine girince işçilerin birçoğu işten çıkarılmaya başlanıyor ve bunlardan biri de kontesin hizmetçilerinden Adelaide. Ada, Cedric isimli bir işverenden Işıltı Sarayı'na katılmak için teklif alıyor. Işıltı Sarayı kadın nüfusunun az olduğu yeni dünyanın zenginleriyle evlendirmek üzere eskiden dünyadan alt seviye kızları alıp eğiten bir kurum. Ada, yeni dünya düşüncesinden korkarken kontes bu fikre kapılıyor ve Adelaide olarak seyahate kendisi çıkıyor.
Kitapta pek çok farklı mekan kullanılıyor. Aslında dünyası tamamen Amerika'nın keşfi döneminde Avrupa. Önce kontesin ana vatanındaki yaşamı görüyoruz, sonra seyahate çıkılıyor ve eğitim alacakları ilk yere gidiliyor. Oradan gemi yolculuğu yapılıp yeni dünyaya geçiliyor ve orada da sosyeteye tanıtılıp eş arayışına giriyorlar. Serinin diğer kitapları Cedric'in getirdiği diğer kızlarla ilgili.
3 yıldız verirken hiç tereddüt etmedim. Okuması çok kolay kurgusuyla tam bir ortalama kitap.
"Kötü şeyler hep olacak," demişti babam öldüğü sene. "Bunu engelleyemeyiz. Ama onlarla nasıl başa çıktığımız önemli. Bizi yıkmalarına izin mi veriyoruz? Ya da umutsuzluğa sürüklemelerine? Yoksa onlarla cesurca yüzleşip acıya katlanıyor ve hatta onların hakkından mı geliyoruz?"
Oymacı başka bir şey demedi, başka bir gerçeğin söylenmesini bekliyordu.
Ben de kırık parçalarımdan birini daha sundum. "Amarantha, bana o iki periyi öldürttüğünde, eğer üçüncüsü Tamlin olmasaydı, sonunda hançeri kendi kalbime saplayacaktım."
Rhys dondu kaldı.
"Yaptıklarımın telafisi olmadığını biliyordum," dedim. Oymacının gözlerindeki mavi ışıltı ruhunu yakıp küle çevirebilir miydi acaba? "Amarantha'nın büyüsünü bozup hepsini kurtardığımdan emin olduktan sonra, tek dileğim hançeri kendime çevirecek zaman bulmaktı. Yaşamak istediğime ancak o beni öldürdükten sonra karar verdim. Çünkü, bu dünyaya her neyi yapmak için geldiysem, işimin henüz bitmediğini biliyordum."
Serinin ikinci kitabını da ilkiyle birlikte almasaydım okumaya başlama zahmetinde bulunmazdım. Kitabın ortalarına kadar iyi bir kurguyla giden kitap biterken vasata düştü.
Ayrıca Sessizler’de yarattığı güçlü kadın karakterlerden sonra bu kitaptaki pazarda satılan mal gibi yorumladığı kadın figürleri de içler acısıydı. Sessizler’le zirvede bıraksaydı keşke yazma işini…
Bana öyle bir gülümsedi ki, bütün dünya aydınlandı sanki. Güneş yanık tenini okşuyor, kumral saçlarını erimiş bakır rengine boyuyurdu. Bu haliyle genç ve tutkulu bir tanrıya benziyordu. Tehlikeli bir tanrıya. Bütün şüphelerime rağmen ona inandım.