Filozofların doktrinleri ise, ne kadar insanın gözlenmesinden doğarlarsa doğsunlar, büyük bir ölçüde yaratışın dışına çıkmakta ve kaçmaktadır. Bundan dolay da, yaşanma değerleri azalmakta en azından, belli bir süreyle ve belli artlarla sınırlanmaktadır. İnsanlar bir süre için kaplarlar bunlara; insanın özüne dokunduğunu sanırlar.İlk
anlar, en ateșli bir atılışla denerler, sonra birdenbire terk ederler.
Halbuki islâm batı medeniyetinden ayn bir medeniyet olarak ele alınmadıkça gerçeğine varılamıyacak bir realitedir. Kavramlar, tanımları, deneyleri yine kendinden çıkarılabilir.
En geniş daire Allahın hakkıdır.Mutlak hak O’nundur.Sonra insanın, sonra hayvanın, bitkinin ve eşyanın hakkı gelir.Bu haklarsa, Yaratıcının hakkına bağlı, O’ndan çıkan haklardır.Bu anlamda nisbî ve izafîdirler.İnsan, kendi hakkını kullanırken daima, o hakkın mutlak sahibinin şuurunda olmalıdır
İslam’dan kopuldukça ekonomik düzen sarsılır, ekonomik düzen sarsıldıkça İslam’dan kopulur. Sonunda, bugünkü, din, medeniyet, kültür, politika, ahlak ve ekonomi alanında içinde bulunduğumuz iflas durumuna gelip çatarız
Öbür sistemler, diri olan hayata ölü düşünce şemaları geçirmeye ve uydurmaya çalışırken, İslam, diri olan hayatı diri müesseselerle kaostan kozmos haline getiriyor.
Ahlak ve dinle ekonominin ilgisini henüz tam bir ölçüye bağlayamamış olan ve birçok önemli buhranlarının ve kapitalizm-komünizm ikilisinin kaynağı bu noktada bulunan Batı’nın gözü önünde İslam prensipleri kurtarıcı birer semboller halinde durmaktadır da, gurur, bunu görmeğe engel olmaktadır.