İslam Batı için bir tehdit değildir. Asıl gerçek, bunun tam tersidir.İslami terör örgütleri,Batı'nın hizmetindeki düzenbazların yataklarıdır. Aşırı İslamcılarla Batı güçleri arasında karşılıklı ilişkiler bulunduğu zaten alenen bilinmektedir ama asıl gerçek daha da sinsidir. İslamcı teröristler, bir gizli topluluk ağı üzerinden Batılı güçlere bağlıdırlar.
İslamcı teröristler de Batılı benzerleri gibi, esrarengiz bir öğretinin peşinden gitmekte, Şeytan'a tapmakta ve din kurumunu kitleleri yanıltmak için kullanarak, savundukları inançların kâfir bir türevini uygulamaktadır.
Bu "İlluminati" olarak adlandırılan hain bir topluluk tarafından ortaklaşa yönetilmektedir.
Kutsal kitabımız Kur'an'a, dinimize ve İslâmî eserlerin orijinalliğine saldırı devam ediyor. Radikal örgütlerin kanlı eylemleri İslam'a mal edilerek radikal İslam yalanıyla töhmet altında kalıyoruz. Bu örgütleri besleyen terör sevicileri tarafından hepimiz terörist ilan ediliyoruz. Hemen bizim için bir ılımlı İslam yalanı uyduruluyor ve töhmet altında kalmamak için ona sarılıyoruz. Olumsuz İslam imajlarından kaçmak için iki yalan arasında bir med-cezir yaşıyoruz. Ruhumuza uymayan seküler/dünyevi modeller ve sistemlerle toplum yapımız altüst ediliyor. Her şeyimiz ile hızla Hıristiyanlaşıyoruz. Gayreti mucip olan adımız Müslüman iken geri kalan her şeyimiz yalan.
Azgın, azman, azıtan anlamına gelmektedir. Radikal İslami anlayışa göre; "İslam dışı tutum ve davranışları zor kullanmak veya mecbur bırakmak suretiyle insanlara benimseten, insanları İslam'dan uzaklaştırarak kendisinin koyduğu hükümleri ilahi hükümlerin yerine tesis eden devlet ve görevlileri için bu ifade sıklıkla kullanılmaktadır. Yine bir başka çevrenin anlatımı ile Tağut: "Allah'ın hükümlere karşılık olarak veya o hükümlerin yerine geçmek üze- re hüküm icat eden her varlık" olarak ifade edilmektedir.
Ülkemizdeki terör örgütleri ile radikal dini grupların hemen hepsi devletimiz ve onun kurumlarını Tağut olarak ifade etmektedir.
Ah şu Bin Bir Gece Masalları nasıl da bütün bir dünya edebiyatını etkilemiş, nasıl da bazı yazarları kendine hayran bıraktırarak yaşamlarını tamamen değiştirmiş. Salman Rushide’de böyle bir aile de doğup büyümüş. Babası İbn Rüşd’e olan sevgisinden dolayı soyadına onun ismini vermiştir. Yani aslında
Eser gercekten cok akıcı ve karakterlerin hikayeleri bence gayet iyi kurgulanmış. sosyolojik olarak aynı kökenden gelseler ve aynı dine mensup olsalar da insanların yasama dair bakıs açılarının çeşitliliği, hayattan beklentileri, doğruları, yanlışları derken bir bakmışsınız ki kitap bitivermiş. Kitapta din kisvesi altında, agzından dua ve namaz kelimeleri düşmeyen ama her türlü pisliği kendilerince İslam'a uydurarak çözümleyen bir Ortadoğu profilini gözlemliyoruz. Uyuşturucu satan ama yaptıgı hayırlarlarla üstünü örten, zina yapmamak için ikinci karısını alan ama bunu gizleyip metres hayatı yaşayan, patronuna kendini elletip bekaretini koruyarak günü kurtarmaya calısanlar, ibadet edip patronundan çalanlar, şantajcılar, potansiyel İslami terör örgütleri, rüşvetçiler, kast sistemini sürdürmek isteyenler, yalancılar ne ararsanız hepsi burada; tam da gercekten oldugu gibi bir Ortadoğu çukurunun en dibinde. Tam da bu kitabı keyifle okurken bir yandan da Atatürk'ün önderimiz olmasına bir kez daha şükrettim, çünkü görüyoruz ki insanlar din adı altında her seyi yapabilecek kadar kötü niyetli olabiliyorlar. Ama ne yalan söyleyim finali çok begendim. Herkes gönlünün ekmegini yedi, yanlışa sapanlar kötüye varırken, yanlışa sapmak zorunda kalan kişi de mutluluga erdi. Keyifli bir kitaptı, tavsiye edlir.