Evlilik kurumu ve mütahitlik sisteminin büyük benzerliği… Biri, sahip olduğun hayatı tek başına yaşayamayacağına; öbürü, sahip olduğun arsaya tek başına ev yapamayacağına inandırırlar seni...
"Aaah, savaş, seni icat eden görmesin cennet. Aaaah, savaş. Şu yeryüzünde canlı koymadı kırdı geçirdi. Gökteki kuşu, yerdeki börtü böceği, sudaki balığı..."
"Her şey çok anlamsız. hayat, kendi kendilerini kopyalayan dev moleküllerden başka bir şey değil. Hayat dediğimiz sadece kimyadan ibaret. Periyodik tabloyu ezberlesek yeter. Evrendeki en bol iki elementin, hidrojen ile helyumun, aynı zamanda en hafif iki element olması her şeyi açıklıyor zaten. Böyle hafif bir evrende anlam ne arasın? Anlam ağırdır... dibe çöker. Falcılar bu nedenle kahvenin telvesine bakarlar."
İki bin yıl önce intihar eden askerlerin cesetleri çarmıhta teşhir edilir, kadınların bedenleri kendilerini astıkları iple sokakta sürüklenirmiş. Sonra devir değişti, intihar bir asalet ünvanına, bir ölümsüzlük temsiline büründü. Özellikle müzisyenler ve yazarlar arasında. Ölüm trajik göründüğünden, intihara yücelik payesi verildi. Ama o devir de geçti. Hayatta trajik bir şey kalmadı. Ölüm anlamını yitirdi, intihar da komedi halini aldı.
Kayıtsızlığın ne başlangıcı vardır, ne de sonu; değişmez bir durumdur kayıtsızlık; bir ağırlık, hiçbir şeyin sarsamayacağı bir kıpırtısızlık, bir cansızlıktır.
Ard - arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarıda gürül - gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylım bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana,
Bir bu yana...
Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden, insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil.