Öncelikle kitabı incelemeye başlamadan evvel söylemek isterim ki yazacağım her bir kelime bu kitabın altına dipnot dahi olamayacaktır.İnceleme ne kadar uzun görünürse görünsün kitabın tek sayfasını açıklamaya dahi yetmeyecektir.Bir eser düşünün ki" Minör Edebiyat"ı yaratıp sonra siyaset bilimine sıçrayıp "Yersizyurtsuz"luğu
Okuduğum dördüncü Livaneli kitabı. Bütün önyargılarımı yıktım. Hatta keşke çok daha evvel okusaymışım dedim.
Livaneli bir edebiyat üstadı değil, velev ki öyle bir iddiası da yok sanırım. Özellikle Son Ada'daki üslup ve ifadeleri de bu yöndeydi. Bu anlamda kendini çabuk okutabilen bir tarzı var. Bu durum Kardeşimin Hikayesi'nde de mevcut. Ahmet Arslan karakterini çok sevemedim ben. Saplantılı ve hasta idi. Açıkçası böyle biriyle muhatap olmak istemezdim. Kitabın belki bir gecede bitebilecek hikayesi uzatılmış. Yer yer sıkıldığım anlar oldu lakin genel anlamda sıkmayan bir roman. Tabii ki merak unsuru oldukça diri tutulmuş.
Sonu elbette sürpriz oldu. İpucu gibi olabilir, bu cümleyi atlayın, adeta bir Fight Club etkisi oldu.
Kitap kapağına da bir itirazım var aslında. İçerikle uyumsuz. Bu arada aşkın, olumsuz yüzünü çok iyi anlatmış.
Sonuçta Serenad etkisi yapmasa da -çünkü Serenad'da gerçeğin acılığı vardı- başarılı bir roman Kardeşimin Hikayesi.
Sokaktaki açtan, yoksuldan haberiniz var mı? Bu dinin klasik fıkıh anlayışı, yeryüzünün sokaklarında aç gezen bir milyar insan için ne diyor?
O fıkıh, Ömer’i vuranların, Ebuzer’i çöle gömenlerin, Ali’yi hançerleyenlerin, Hüseyin’i susuz bırakanların, Medine’yi yağmalayarak dokuz yüz sahabe kadınına tecavüz edenlerin ve Kabe’yi mancınıkla ateşe verenlerin fıkhıdır.
O fıkıhtan bir şey çıkmaz. O, zenginlerin, kodamanların, cariye ve köle sahibi olma peşine düşmüşlerin fıkhıdır. Sultanların, harem ağalarının, zindandan İmam-ı Azam’ın kırbaçtan morarmış cesedini çıkaranların, kırkta bircilerin fıkhıdır… Ebuzer Ğıfari’nin dediği gibi ‘Geceyi aç geçirip de kılıcına davranmayanın aklından şüphe ederim...' ''
Ben hiç böylesini görmemiştim
Vurdun kanıma girdin itirazım var
Sımsıcak bir merhaba diyecektim
Başımı usulca dizine koyacaktım
Dört gün dört gece susacaktım
Yağmur sönecekti yanacaktı
Sameland seferden dönecekti
Duvardaki saat duracaktı
Kalbim kendiliğinden duracaktı
Ben hiç böylesini görmemiştim
Vurdun kanıma girdin itirazım var
Sanat, hangi dalı olursa olsun, duygulanımın doruğu demek. Doruk, en azından kim istemez ki civarında mesken tutmayı? Bir resmin önü, bir fotoğrafın yanı, bir konser, olmadı kulağımıza düşmüş bir müzik parçası, bir operada paylaşılan sessizlik, son perdesini tiyatronun, karanlığında sinemanın, bir roman içi yolculuk, bir öykünün hüznü… Sanat