Aramızda çünkü, dünyayı tanıdığımızdan beri kendimizi arıyoruz.
Aramızda çünkü, davranışlarımız doğuştan(özgün) değil, toplumun ahlak ve değer paradigmaları çerçevesinde şekilleniyor.
Aramızda çünkü, kadın bugün bile erkeğin ötekisi konumunda.
Aramızda çünkü, kendisiyle eşit olmayı hazmedemeyen ataerkil, dini referanslarla iş başında.
Aramızda çünkü, sonu gelmeyen bu oluşun mücadelesi de bitmiyor.
Aramızda çünkü, kadın erkekle tutsak değil özgür olmalıdır.
Aramızda çünkü, bütün 'yaptırımlardan' sıyrılıp kendimiz olmalıyız.
Aramızda çünkü, insanın antropolojik travmaları devam ediyor.
Julia Kristeva, bu kitabında Simone de Beauvoir derlemesi yaparak geniş bir analiz metni oluştururken bir yandan da ataerkilin Çin'den Afrika'ya kadar toplumsal çürümüşlüğünü yansıttığı uygulamalara değinip kadının dünya genelinde nasıl bir baskının altında tutulduğunu gözler önüne seriyor.
Feminist felsefede Beauvoir etkisini anlatırken, Beauvoir sonrası süreçte feminizmin kendisine nasıl bir yol çizdiğine de değiniyor yazarımız. Oldukça güçlü bir biçimde Beauvoir etkisini görebiliriz Kristeva üzerinde. Keza Beauvoir'dan etkilenmeyecek, düşüncede yolu Beauvoir'dan geçmeyecek kişi tanımıyorum açıkçası.
Toplum-bilimci bir niteliğiyle bizlere yol gösterici olan Beauvoir ve felsefesi varoluşumuza umut ışığı olduğu sürece (ki çağlar boyunca olacak), o ışığın perdenin, pencere mazgallarının arasından süzülerek gelmesini seyretmek yerine kadını da erkeği de o mazgallardan kurtulması gerektiğini bilecek.