Gürgüler Apartmanı'ndaki Kur'an tilaveti ile başlıyor kitabımız. Aysel'in aniden hastalanıp dünyadan göç etmesiyle bir sayfa daha kapanıyor Abbas Bey'in hayatında. Çok güzel olduğu kadar çok da asil bir kadındır Aysel. Sevdiği insanın(Abbas Bey'in) ihanetiyle kalbini başka aşklara kapatmış, okuduğu Hukuk Fakültesi'nden ayrılmış, kendini yazmaya adamıştır. Kitapları raflarda yer aldığında bile o mutlu değildir. Tâ ki günün birinde kapısı çalınıp da karşısında gördüğü kişiyle konuşana kadar...
.
Gürgüler Apartmanı'nda yaşayan akraba ve dostların hayatlarına konuk oluyoruz. Herbiri içimizden sımsıcak güçlü kadın karakterler ve onların özgün hikâyeleri bu çatı altında aktarılıyor okura. Kimi zaman tebessüm ettiren kimi zamansa sorgulatan hayatlar bunlar. Mahizer Hanım'a ve "hayır asla yapamam" demeyi beceremeyen Abbas Bey'e ne kadar kızsam da "Aysel onları bağışlamış, sana ne oluyor Elif?" dedim kendi kendime.
.
Gülfem Hanım'ın kızı Nursel'in günlüğünü okuması çok ayıp olsa da onun sayesinde tanıdık Gürgüler Apartmanı'nın güzel ve güçlü kadınlarını. Nursel'in yaşadıkları ve sonunda verdiği kararla attığı adımı kalbim ve gözlerim dolu dolu okudum. Çok sevdim bu aile hikâyesini.
"Aslında hepimiz kadın kahramanız.
Ve bir yönüyle, hepimizin hikâyeleri aslında kutsal -Maureen'in deyimiyle ilahi bir sıradanlığa sahip- benim hikâyem de, sizin hikâyeniz de.."
Çocuğum hayat gerçekten muhteşemdir. Şarkılar da muhteşemdir ama hayat onlardan daha muhteşemdir. Hayat bu kadar muhteşem olmasaydı çocuğum, o şarkıları söyleyecek, o şarkıları melodi melodi ezberleyecek şevki nasıl bulabilirdik, değil mi ya!
Doktorcuğum limon ağacı nasıldır bilir misin? Şahane bir ağaçtır. Ve limon çiçekleri muhteşemdir ama gel gör ki meyvesini dilin damağın kamaşmadan yiyemezsin. Aşk da öyledir çocuğum doktorcuğum.
kitap akıcıydı hikayelerin yaşanmışlık olması daha da ilgi çekiciydi ve okurken kendi başımdan geçmiş gibi etkilendim. bi kez daha kadın olmanın zorluğunu, yükünü bu yaşanmışlıkların mükemmel bir betimlemesiyle gözler önüne sermiş olduk.
Ah doktorcuğum o şarkıyı alırken içimden dikkat et çok güzel bir cümle vardır, o düşmesin : Vie qui veut me tuer, beni öldürmek isteyen hayat c'est magnifique, muhteşemdir. Çocuğum hayat gerçekten de muhteşemdir.
Tüm mutlu aşk hikâyeleri "ve onlar erdi muradına..." diye biter, oysa biliriz ki bir kadın ve bir erkeğin kavuşması hikâyenin başlangıcının ta kendisidir.
Öncelikle yazarımız George Sand takma adını kullanan asıl adı ise Amandine Aurore Lucile Dupin olan bir kadın yazar. İlk kadın Fransız yazar olarak anılan George Sand, eserlerinde güçlü kadın karakterler yaratan ve sosyal hayatındaki tavırları ile feminist olmakla yorumlanmış ancak kendisi bunu hiçbir zaman kabul etmemiştir. Muhtemelen feminist gibi katı bir söylemden öte amacı kadınların da erkekler kadar güçlü ve eşit olduğu bir dünyayı yansıtan eserler oluşturmak ve kısacık bir kalıplaşmış ifadenin altında hapsolmamaktı. Lavinia isimli kitabına geldiğimizde, eserde iki farklı hikaye yer alıyor. Hikayelerin konuları birbirinden oldukça farklı olsa da ortak olan tek noktaları güçlü bir kadın karaktere sahip olmaları. Kitaba da ismini veren Lavinia isimli hikâyede sevdiği erkek tarafından terk edilen kadının bu aşk acısından da son derece olgun ve güçlü çıkarak baş edebileceğini gösteriyor. Hatalarından ders çıkaran bir kadın kendine duyduğu güvenle birlikte yoluna devam etmeyi başarıyor. Markiz adlı hikâyede ise kendisini hiçbir zaman kıskanç kocasına ait hissedemeyen bir kadının platonik olarak aşık olduğu bir tiyatro oyuncusu çevresinde yaşadığı aşk ve hayal kırıklığını okuyoruz. Ben kitabı, hikâyeleri gerçekten çok sevdim. Sizlere de okumanızı tavsiye ederim.
LaviniaGeorge Sand · Can Yayınları · 2021907 okunma