-Yoksa Topal Martı’nın mı matemini tutuyorsun?
Önce kafasını gösterdi:
-Kafa dediğin eskir,ihtiyarlar, ölür bile insan ölmeden,dedi.
Sonra kalbini gösterdi:
-Eskimeyen, eksilmeyen şey buradadır.
Kazara patlamış, nizam bulunmayan kara bir boşluk içinde geçen milyarlarca yıl içerisinde milisaniyelik bir anı ömür olarak geçiren varlıklarız. Ne bir vazifemiz ne de bir değerimiz var. Darwin'in "en iyi adapte olan hayatta kalır" ana koduyla hayatı bir yarış hâline gelmiş, yarını düşünmeye zamanı dahi olmayanlardanız.
Sinemaya şöyle gidilir; ya bisiklet yaka kazak giyen bir ineksindir, sanat sepetle bozmuş, festival kovalıyorsundur. Ya da nostaljik yokluğundan, sinema karanlığında öpüşür, koklaşırsın.
Kul Yakup anlattıkça içime yeniden bir şey oturdu. Babayla arkadaş olmak, gülüp eğlenmek, onu hep arkanda hissetmek, bir ömrü yan yana tamamlamak nasıl bir şeydir bilmiyordum. Bilmediğim bir şeyi başkalarına gösterecek gücüm de yoktu.
Ruh halini anlatırken "mat" kelimesini kullanan biriyle tanıştım, hayran kaldım, rengini, ışığını yitirmişti besbelli o sabah, " Matım bugün" dedi ve sustu.
Alaycı, gamsız, dünyadan habersiz bir güzelliği var Senem’in. Herkesin dönüp baktığı, o kadınlardan değil. Ama benim gözlerimi bile kırpmadan, sadece ona baktığım kadın. Bu yüzden güzel. Ama anlamıyor.