V
Ben Ruhi Bey, nasıl olan Ruhi Bey
Nasılım?
Bi' yaz ikindisinden çıktım geldim
Diyelim bi' pazartesiydi, biraz da şöyle geldim
Kapıyı iyice kapadım
- Kapadım mı, evet, kapadım -
Çitlenbik ağacının altından geçtim
Frenk üzümlerinden bi' iki salkım kopardım
Dişlerimle sıyırdım
Sardunya renginde ve sardunya tadında idiler
Biri
Ben yazdıklarımı rakı,
okuduklarımı sigara ile okurdum.
Anlamam sizin o entelektüel görünmek için harcadığınız kahve çabanızı...
Bu yüzden biz
Hep okuduk
Okuduk
Okuduk
Şehir merkezinden eve giden yolu
Gece yürüme pahasına da olsa
Cebimizdeki tüm parayı kitaplara vermekten
Hiç ama hiç geri durmadık.
Oysa sizin kahveli, çiçekli kitaplarınız var.
Fotoğraf çekmek için aldığınız ve bir köşeye attığınız
Zaman olursa bir ara okurum diye
Avundugunuz
Ama birbirimizi kandırmayalım
Sen o kitabı hiç okumayacaksın
Çünkü onu okumak için değil
Kahvenin yanına dekor olarak aldın
Sigara içmesek şu kadar kitap alırdık
Terazisine birkaç defa girdim.
Girmedim değil ama kitabı sırf gösteriş oslun diye değil okumak için yeni dünyalara kapı aralamak için alırdım
Boğazımdan kısar yine alırdım.
Kahvesiz kitap da okudum,
kahve ile de okurum ama bunu gözünüze gözünüze sokan
insanlardan da nefret ederim.
Sizce en iyi ikili ?
*Raki - Balik
*Kola - Çekirdek
*Bira - Kuru et
*Çay - Sigara
*Çiğ köfte - Ayran
*Hamburger - Patates kızartma
*Döner - Ayran
*Kuru fasülye - Pilav
*Simit - Çay
*Kahve - Çikolata
*Lahmacun - Ayran
*Midye - Bira
*Ben ve O
Başka varsa belirtin :)
Sait Faik’in ardından.
Dönüş yolu çok cevvaldi, adalar vapuru dalgalarda bir kağıttan gemi misali sallanıyordu. Bazılarımızın midesi ağızlarına geldi. Kamp ekibimiz dönüş yolunda biraz buruk gibiydi. Çok güzel geçen 3 günün ardından yine hayatımıza kaldığımız yerden devam etme telaşesi, yani biz buna “MEDARI MAİŞET” diyoruz, yakamıza
...Bilgisizlerin O'nun sofrasında yeri olmazdı. Konuştular mı, o işin aslını bilerek konuşurlardı. Hepsi değerli kimselerdi. Bakanlar olsun. milletvekilleri olsun. gerçek sıfatlarına lâyık kişilerdi. Tanınmış edebiyatçılar. kalem sahipleri. çoğu yabancı dil bilen bilim adamları toplanırdı sofrada. Sofraya katılacak olanları Atatürk seçerdi.
Sadece sesler onlar; her sabah yedide kafama çakılan yüksek ökçeler, sekizde çocukların ısrarlı ağlamaları, sonra geceleri inlemeler, iç geçirmeler ve ete inen yumruklar… Kaç ay olmuştu, buraya; bu sadece bir koltuk, bir masa, iki sandalye, bir yatak, perde ve halıdan ibaret olan eve taşınalı?
Böyle söyleyince aklıma takıldı, benim neden iki
9 Eylül'den üç gün sonra 1922
Kordon'da, Kramer Palas Oteli'ndeydi.
Cumbada oturuyordu.
Usul usul batan güneşin adeta bir kavuniçi top gibi İzmir Körfezi'ne inişini seyrediyordu, manzara muhteşemdi.
Rum garsona seslendi.
- Gel çocuk!
Garson korkudan titriyordu, ş'lere dili dönmeyen kırık dökük Türkçesiyle "buyur pasam" dedi.
İşgal sırasında kasıla kasıla İzmir'e gelen Yunan Kralı Konstantin'i kastederek "sizin Kosti geldi mi buraya?" diye sordu.
- Geldi pasam.
- Oturdu mu bu masaya?
- Oturdu pasam.
- Güneş batarken rakı içti mi?
- İçmedi pasam.
- E sormadın mı be çocuk, niye almaya kalkmış İzmir'i!
Sayfa 434 - Kırmızı Kedi Yayınevi, 2018Kitabı okudu
Masa kültürünün üç ayrılmaz parçası vardı. Kahve, sigara, rakı. Çay aramazdı, kahve tiryakisiydi.
Günde 30 civarında Türk kahvesi tüketirdi. Çalışırken pespeşe isterdi. Köpüklü severdi, sade içerdi.
Son kahvesini 7 Eylül 1938 sabahı içti.