Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

ilkim kara

ilkim kara
@karai
Okurum... Okurum... Okurum...
8 okur puanı
Haziran 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Amerikanlaştık evet…
Gidiyorduk; ben de katılmıştım onlara hevesli hevesli, annemin diktiği etekleri kırmalı elbiselerimle, o gezmelerde ben de vardım; ve ben de kesiyordum artist resimlerini mecmualardan. Amerikanlaştık evet… Kapalı kalamazdık dünyaya, dünyayı artık onlar yönetiyordu çünkü. Ben de sevdim yabancı şarkıları, Blues dinlediğimde içimdeki hercümerci paylaştım o şarkılarla. Sinemalarda ben de seyrettim, ışıkları kaldırımlara dökülen pencerelerinden içerideki Noel ağacının göründüğü, artık eskimiş New York apartmanlarını… Renkli cıvıl cıvıl mağazaları, şık mantolu, şapkalı güzel kadınların gururlu yürüyüşlerini, onların sokaklarını. Beşinci Caddeyi kendi sokaklarım, kendi caddelerimmiş gibi sevdim. Bugün de devlet yöneticilerinin eşleri top top kumaşlar alıyor, mağazalardan saatlerce çıkmıyorlarmış Amerika’ya maaile gittiklerinde.
Kapı yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Tatlı, doğal bir kadın. Çok sevdim.
Ayağın suya toprağa, elin yeşile, gözün maviye, gönlün sevene, hayat sevdiğine, ömrün can’ına değsin ‘güzel insan’... İklim’in Dora’n
Kursak da kurmasak da hayallerimiz bir yerlerde...
Biterken bölümünden... Hayal kursak sonsuz kere ama kalmasa kursakta... Hayalimizi gerçekleştirmeye heves etsek ama hevesimiz kalmasa kursakta... Sevmeye niyet etsek amma ve lakin düğümlenip boğazda, kalmasa kursak’ta... Nere anacım bu ‘kursak’? Ümit ettiğimiz ne varsa hepsi orada... Yoksa bir çadır kursak da, orada mı yaşasak? Yoksa ümit ettiklerimizin turşusunu kursak ve de sarımsaklasak da mı saklasak? Yoksa kendimize hayal kurmayı bile mi yasaklasak? Ah ne yapsak, ne yapsak? Yoksa adına şarkılar yapıp bir grup mu kursak? Niyet edip evli barklı bir yuva mı kursak? Yoksa şöyle sevgiyle bir sofra kursak da, eşi dostu mu çağırsak? Olana olmadan, öleceğe ölmeden üzülsek de düşünüp dert edinip kurgulasak da mı kursak? Kursak da kurmasak da, orada bir ‘kursak’ var hem yakında hem uzakta; kalıyor illaki bir şeyler bu kursak’ta her fırsatta. Evet... Ama üzülme. Kursak da kurmasak da, her şey olacağı yere varır hayatta. Sen yine şarkını söyle, yine gülümse ve hatta at en içten kahkahanı. Ve ‘iyi’ bir insan ol. Herkese ve her şeye rağmen... Melekler kıskansın seni. Şeytan söz geçiremediği için sana, çırpınsın dursun bi’ başına. Güzel bakan güzel görür. Güzel ve iyi bak. Bak o zaman her şey güzel olacak. Keşke gülümseyen bir çocuk masumiyeti sarsa hücrelerimizi...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Biterken bölümünden... Kendinde yok iken senin yokluğuna üzülüp çoğalan ve çoğaltmaya uğraşan, kendi hiçbir şey istemezken senin ‘hiçbir şey’ ini ‘her şey’ e çevirmeye çalışan, kendi karanlıkta olduğu halde senin yolunu aydınlatmak için çabalayan insanlar da var?! Hem de tahmin ettiğinden, hayal ettiğinden daha çok. Ve daha da ‘çok’ olacak!
Biterken bölümünden... Şükret! Şükretmek; başkasının eksiğini görüp kendi haline sevinmek demek değildir. Başkasının hayatı ya da yaşadıkları ile kendininkini kıyaslamak demek değildir. Şükretmek; sabretmek ve fakat daha iyiye ulaşmak için azmetmektir. Elinde olanla yetinip durumunu kabul etmek ve fakat hakkın olanı elde etmek için çaba sarf etmektir. Şükretmek; gerçekleri kabul etmek ve fakat hayallerine ulaşmak için çalışmaktır. Şükretmek; teşekkür etmektir. Az veya çok, sahip oldukların için teşekkür ettikçe daha mutlu olmaktır. Ve böylece huzuru bulmaktır. Kimseden hayır bekleme, kendi işini kendin yap. Kimseye boyun eğme, minnet etme. Hakkını savun, aklını koru! Biliyorum çok zor ama hayatını sev! İyi düşün, iyi ol ve iyi kal...
Reklam
Kendi dünyanı ancak kendin güzelleştirebilirsin. Başkasından bekleme.
Biterken bölümünden... Biliyorum... Taşıyamayacağın yüklerin altında ezildiğini hissediyorsun. Her şey ve herkes üstüne üstüne geliyor. En çok da hayatın kendisi... Anlatamıyor ve anlaşılamıyorsun. Bıkkın ve canı sıkkın dolanıyorsun etrafta bir ruh gibi. ‘Yaşıyoruz işte!’ diyorsun iyi demek adettendir misali. Borçların bir türlü bitmiyor.
Hayatını sev!
Biterken bölümünden... Sevgili Hayat; Yaşadığım her şey için sana minnettarım. Hayat aslında çok uzundur, bir ömür boyu. Hayat aslında çok kısadır, bir nefeslik sonu. Ve evet Hayat aslında çok zordur; Bazen bunun ‘yaşamak’ değil, sadece hayatta kalmaya çalışmak olduğunu düşünürsün. Nefes alabiliyorsundur ve organların yerli yerindedir.
Neee?
Bir daha ve bir daha baktı… Bir daha ve bir daha vurdu. Bakıyor, vuruyor ve tekrar bakıyordu. Ta ki Aysel’in yüzü tanınmaz hale gelene kadar devam etti bu. Artık ‘vur’ diyemiyordu kanlar içinde yatarken Aysel! Dağılan çenesi ile bunu yapması imkânsızdı zaten! Seviyordu evet ama nefret de ediyordu aynı oranda bu kadından. Dağılan yemek odasında,
Yoruldum ama paylaşmaya devam...
‘Seni çok seviyorum. O kadar ki; öldürebilirim.’ derdim. Yani overdose sevgiden. Seve seve de öldürür bir insan diğerini… Çok sevdik birbirimizi. Belki de çok sevmemeli insan! Her şeyin bokunu çıkarmaya gerek yok ki. Elimde bıçakla deli gibi bir o yana bir bu yana koşturuşumu hatırlıyorum da. Evet, evet, hatırlıyorum… Her şey, her dakika gözümün
Sonra ağlarım!!!
Sağlıklı düşünemememin acısı beni iyice yalnızlaştırıyor. Kimselere anlatamayacağım için, bazen kendime anlatıyorum ve daralıyorum. O zaman da yazıyorum. Sonra da okuyup tekrar daralıyorum. Allahtan kağıdı yaktığımda savrulan külleri ile o an uçup gidiyor benim de düşüncelerim ama aynı zamanda iyice yalnızlaşıyorum. Yalnızlığım pusu kurup yollarıma bekliyor. Ben de bekliyorum… Huzura kavuşacağım günü bekliyorum… Belki dünya ve içindeki insanlar düzelirse, düzen değişirse ya da belki Allah yeni bir dünya yaratırsa yeni bir yedi günde; belki o zaman ben de yeni bir insan olurum yeniden! Olur muyum? Ama şimdi ruhumun gemisini inşa etmekle meşgulüm o yüzden önce iyileşeyim, sonra ağlarım!
Reklam
Kitabın tagline'ına da bayıldım. Ürkütücü ve gerçek.
İçi çürümüş insanları, sözcüklerinin kokusundan tanıyabilirsiniz. Onların ruhları apse yapmıştır ve iyileşmelerinin tek çaresi ise; ruhlarını bedenlerinden çekip almaktır.
Bir yerden sonra hiçbir şey hissetmemeye başlamıştım. Gerçi canım yanıyordu ama anlayamadığım bir şekilde duyarsızlaşmıştım. Gözümün önünden neler geçmedi ki? Derin burada olmadığı için binlerce kere şükrettim. O dayanamazdı çünkü. Minicikti, narindi. Çok incinirdi. Ona bir şey olmadığı için şanslıydım. Evet… Onun acısını yaşamak daha zor olurdu. O yüzden şanslıydım. Bedenim zaman geçince iyileşirdi nasılsa. Ruhum? Belki… Zaman neleri iyileştirmiyor ki… O da onarırdı kendini gün geçtikçe. Fakat canından çok sevdiğin birinin acısını iyileştirmek zor olsa gerekti. Şanslıydım. Ölmemiştim. Daha da iyi olacaktım gün geçtikçe. Olmalıydım. Mecburdum. Yoksa nasıl intikam alabilirdim başka türlü. Güçlenmeli, ayakta ve hayatta kalmalıydım. Teker teker ödetmeliydim bana yaşattıklarını. Kimseye söyleyemezdim. Polise gidemezdim. Uğraşamazdım senelerce mahkemelerde. Çok zengin insanlardı. Parayla her işlerini gören insanlardı. Korktum bir an evvel ceza almazlarsa diye. Cezalandırılmaları gerekliydi. Sesleri, sözleri, hisleri ne kadar pis ne kadar iltihaplı ne kadar irinliydi. Duyabildiklerim midemi bulandırıyordu. İçleri çürümüştü belli ki; ve İçi çürümüş insanları, sözcüklerinin kokusundan tanıyabilirsiniz. Onların ruhları apse yapmıştır ve iyileşmelerinin tek çaresi ise; ruhlarını bedenlerinden çekip almaktır. Ben de öyle yapacaktım. Geç de olsa tanıdığım, gerçek yüzünü merhametsizce gösteren bu insanların ruhlarını bedenlerinden çekip alacaktım! Karar verilmiştir!
Tırnağım kalmadı yemekten!
Koca tavan vantilatörü, koca kafam gibi dönüyor da dönüyor. Ne kadar içtim ki ben? Hatırlamıyorum. En son bir yetmişlik devirdiğimi biliyorum. Fakat önceden ve üstüne de cila niyetine içtiklerim var sanırım. Babam dalga geçerdi hep; “Sen de amma koftiymişsin yahu, iki kadeh bir şey içemiyorsun.” diyerek. Rahmetli muzip adamdı. Arkadaş, dost
Hangi birini paylaşayım? Bir felsefesi de var kitabın. Bir de çok gerçek.
Bakarsın ama göremezsin bazen. Bakmak ayrı, görmek apayrıdır zaten. Baktığını görebilmektir marifet olan. Bakar ve baktığını işaret edersin; ama görürsen ifade edersin. Çünkü bakmak yüzeyseldir, görürsen derinine inersin. Gözlerinle bakarsın, kalbinle ve aklınla görürsün. Çünkü bakmak göze dairdir, görmek ise bakış açına ve ruhuna. Bakar geçersin ama görür seçersin. Çünkü bakmak almaya, görmek algıya dairdir. Bakıp seyreylersin, görüp meyledersin. Çünkü bakmak izlemeye, görmek sevmeye dairdir.
Hem ağladım hem güldüm
Hâlâ ne bir ses, ne bir nefes ya da minik bir canlı belirtisi var. Küçümencik bir ışık bari görebilsem umutlanacağım. Ha, yani umudumu kaybediyorum öyle mi? Elbette hayır. Umut her zaman vardır. Olmalıdır. Zaten bence ben rüyadayım canım; ama hiç böyle bomboşlukta da bulunmamıştım bir rüyada. Ne diyorum yahu ben? Sanki rüyanın senaryosunu kendim
Kadın...
Sen, yaratılmışların en özelisin; ‘İnsan’sın! Sen, insanların en özelisin; ‘Kadın’sın! Kendini Sev ve Koru! Kendini tanı. Kendine itiraf et. Çünkü; kendini sevmek ve korumak zorundasın! Kendini sev ve say. Sen kendini sevmezsen, sevilmeyi de bekleme. Sen kendine saygı duymazsan, sayılmayı da bekleme. Kendini seven ve kendiyle barışan insan, diğer insanları da sever. Güzellikleri ve güzel insan olmayı seç. O zaman, çok “güzel” bir kadın olacaksın. Sevgiyle… İklim´in Dora´n
Reklam
Of of...
Biliyorum çok zor ama hayatını sev. İyi düşün, iyi ol ve iyi kal… Bazen geliyorlar bana da, diyorum; “Es, gürle, bağır, çağır hayata!” Sonra diyorum ; “Uyma şeytana!” Oysa… İnsandan ala şeytan mı var dünyada?! İnsanoğlu, şeytandan daha şer ve melekten daha hayırlı şeyler yapabilir. Çünkü bu kuvvet, kendisine verilmiş. Akıl, öfke ve şehevi kuvvetler insanda mevcut. Hayvanlardakiler sınırlı mesela. İnsan terakki (ilerleme) kaydetsin diye, sınırsızdır kuvveti. Lakin ‘irade’ diye bir kuvvet de verilmiş ki; şer bakımından kendi sınırını çizebilsin. Örneğin; “Ne iyi insan, melek gibi” deriz bazı güzel insanlar için. “Şeytana pabucunu ters giydirir bu!” deriz bazen de nasıl böyle kötü olabildiğine şaştığımız insanlar için. İnsan evladı, meleklerden daha ‘iyi’ ve şeytandan daha ‘kötü’ olabilir. Çünkü melek ve şeytana, sınırlı ve belirli kuvvet verilmiştir. Yapıp yapamayacağı şeyler vardır. Lakin insan, yaratılmışların ‘en üstün’ü olduğundan, iyilik ya da kötülükte hiçbir varlık onu geçemez. İşte bu yüzden; iyiliği düstur edinen bir insan bize; “Meleklerden daha melek” ya da kötülüğü hayat tarzı ve felsefesi edinen biri bize; “Şeytanın aklına gelmez bunun yaptıkları!” dedirtebilir. Oysa ‘iyi’ olmak bir zorunluluktur. İnsani kavramların içinde kendiliğinden bulunması gereken, demirbaş bir özelliktir. “Ne kadar iyi bir insan?!” diye şaşkınlık ve hayranlıkla baktığımız kişiler, aslında olması gerekeni yapıyorlar. Asıl kötülere şaşırmak lazım, nasıl böyle olabildiklerine dair!
Ne kadar gerçek... İklim Dora'ya bayıldım.
Son Söz Bölümünden: Tüm bildiklerini unut! Ön yargılarından arın, at gözlüklerini çıkart, etrafına alıcı gözle bak, söylenenlere can kulağını aç, şefkat ve sevgi dolu yardım elini uzat. Bir grup uzmanın dediğine göre; cinsel suçların altında yatan sebep, egemenlik ve güç sağlama hırsı imiş. Cinsel suç işleyenlerin %60’ı da çocukluklarında
Kısa cümleler... İklim Dora
Biliyor musun? İçime bile atamadığım şeylerim var benim yok olup giden. Saklayamadığım şeylerim var benim içime atamadığım. Bulamadığım şeylerim var benim içimde kaybolup giden. Biriktirdiğim şeylerim var benim kıyamadığım. Söyleyeceklerim var benim içimden çıkaramadığım. Hesaplarım var benim içinden çıkamadığım. Hüzünlerim var benim gizlice süzülüp giden. Gözyaşlarım var benim çukurlarca biriken. Şimdi… Kısa cümleler kurmak istiyorum ben de herkes gibi; ‘Nasılsın’ demeden nasılını anlatan, ‘Gökten iki elma düşmüş’ demeden masalını anlatan… Kısa cümleler yazmak istiyorum ben de herkes gibi başlamadan biten, Sonu belli olmayıp olacakmış gibi aldatan… Kısa cümleler söylemek istiyorum ben de herkes gibi; ‘Seviyorum’ diyemeden kalbini ağlatan, Sessizce ve kimsesizce yüreğini sızlatan… Kısa cümleler sığdırmak istiyorum ben de herkes gibi satırlara can acıtan, Oysa kelimeler tükenmiş çünkü tüm sözler söylenmiş çoktan…
Yorgunum... İklim Dora
Yorgunum… Gönlüm yorgun, ruhum yorgun, bedenim yorgun. Kırgınım. Yorgunum… Bir acı kahve içimlik zamanda sanki boşa geçti yıllar. Kızgınım. Yorgunum… Ruhum bedenime fazla, bedenim ayaklarıma ağır, ayaklarım ise isyanda. Şaşkınım. Yorgunum… Duyulmayanı duydum, görülmeyeni gördüm, bilinmeyeni bildim, söylenmeyeni dinledim. Doluyum. Yorgunum… Kaç yüz bin tel saç var kafamdan attığım, kaç milyar nöron saklı beynimde öldürdüğüm, kaç yıl daha yaşarım bu hayatta diye düşündüğüm zamanlarda saklı endişelerim. Küskünüm. Yorgunum… Ömrümden çalan sıkıntılarımdan, beynimi yiyen kuruntularımdan ve boğulmamak için çırpınışlarımdan izler kaldı yüreğimde. Pişmanım. Yorgunum… Ömrüme hayat, hayatıma zehir katanlarım ve kalbi benimle bir atanlarım vardı. Şanslıyım. Yorgunum… Sonsuza uzanan ellerim ve uzaklara bakan gözlerimle, sonsuzluğa ulaşmaktır dileğim. Sabırsızım. Yorgunum… Yaşayamadıklarımla ya da yaşatamadıklarımla kaç küsur mevsim geçti ömrümden? Anlayamadım. Yorgunum… Aynaya bakmaktan, gülümsemeye çalışmaktan, iyi olmaya uğraşmaktan vazgeçiyorum. Sıkıldım. Yorgunum diyorum yahu… Öylece ve sadece yorgunum.
Her insanın göğüs kafesinde bir ‘hava yastığı’ vardır...Hava yastığını, hayata karşı dimdik durabileceğin güçlü bir malzeme ile yapmalısın. Bu bazısı için iman gücü; bazısı için bilek gücüdür. Kimi inandıklarıyla ayakta kalmaya çalışır, kimi inanamadıklarıyla. Biri ruhunu güçlü tutar maneviyata akar, diğeri bedenini önemser maddiyata bakar. Bazısı için tek bir dünya vardır; bazısı ölümsüz olduğunu sanır. Kimi sadece kendini sever de egosu şişer; kimi bilir, neyi neden seveceğini ve ektiği sevgiyi biçer.