“Büyük olmak için kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, ülke için gerçek amaç ne ise onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin.
Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. Fakat sen buna karşı direneceksin, önüne sonsuz engeller de yığacaklardır; kendini büyük değil küçük, zayıf, araçsız, hiç sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın.
Bundan sonra da sana büyük derlerse, bunu söyleyenlere güleceksin.”
Pelagea Ignatyevna söze başlar:
- Burnun yanı kaşınırsa haber; kaşlar kaşınırsa, gözyaşı; alın kaşınırsa, birini göreceksiniz; sağ taraf kaşınırsa erkek, sol taraf kaşınırsa kadın; kulak kaşındı mı yağmur var; dudaklar, öpüşme; bıyık kaşınırsa hediye alacaksınız, dirsek kaşınırsa yer değiştireceksiniz; ayak altı kaşınırsa yolculuk...
İlya Ivanoviç:
- Aferin sana Pelagea Ignatyevna, der. Yağ ucuzlayınca insanın ensesi kaşınır değil mi?
Kendi hayatı yanında insan hayatının nelerle dolu olduğu düşüncesi bütün çıplaklığıyla karşısına dikilince, içinde birikmiş meseleler uyanıp, karanlık bir harabeye giren gün ışığının ansızın ürküttüğü kuşlar gibi uçuşmaya başlayınca, İlya İlyic'i bir korku sardı.
Sabahleyin yataktan kalkıp, kahvaltı edip divanına uzanınca başını ellerine alır, gücünü kuvvetini esirgemeden düşünceye dalardı. Sonunda kafası bu sıkı çalışmadan yorulur ve rahat bir vicdanla kendi kendine, "Eh, bugün insanlık için yeterince çalıştım." derdi.
Dışarı ile bağlantısı azala azal kendi hayatının dışında kalan her şeyden ürküyor, çekiniyordu. Ama odasının tavanındaki çatırtılardan korkmuyordu; onlara alışmıştı. Odasındaki kapanık havanın, bütün gün dört duvar arasında oturmanın sağlığına gece rutubetinden daha zararlı olacağını, durduğu yerde yemek üstüne yemek yemenin insanı yavaş yavaş çökerteceğini düşünmüyordu; çünkü bunlara alışmıştı; alıştığı şeylerden korkmuyordu. Alışmadığı şey, hareket etmek, hayata karışmak, adam görmek, öte beriye koşmaktı.
Düşünmek için kalpsiz olmak gerekir, sanıyorsunuz. Hayır, düşünmeyi besleyen sevgidir. Düşen adama el uzatın, mahvolan bir adamın haline ağlayın, onunla alay etmeyin. Sevin onu! Onda kendinizi görün ve ona kendinizmiş gibi bakın.
Nihayet karanlık başlayıp da gene koyulaşınca, göklere vuran kara kızıllık, ufka yerleşti ve köyün üstüne çöktü.
Yaşım ilerledikçe bu yangınlann nicelerini gördüm. Denebilir ki
küçüklüğüm, onların kızıllığı içinde geçti.