Bu kitabı okumak istememim sebebi.
Kendini hayatın koşuşturmacasından, gürültüsünden ve kalabalığından kurtarıp dağlara, bayırlara doğaya ve en önemlisi insanlardan kaçarak yalnızca kendi ruhunu dinlemek isteyen bir meczubun hikayesi olarak düşündüm. Kitap bildiğim metafor çıktı. Ama düş kırıklığı da yaşatmadı !
Sindirilmesi çok zor bir kitap diyebilirim. Yazılması bi yana okuduğundan bir şey anlamaz mı insan? Bazı cümleleri bir kaç kez okuduğumu anımsıyorum. Her okuduğuma sabır deyip duruyorum. Sabır da bir yere kadar. Kıvrak bir el hareketiyle kitabı fırlatır gibi kütüphaneye yerleştirdim. Başka bir kitaba başladım. İşin kötü tarafı okuduğum kitaba odaklanamıyorum. Aklım Zerdüşt’te! Her neyse Nietzche ye haksızlık ettiğimi düşündüm. Ön yargımdan kurtulup tekrar aldım kitabı elime, okumaya kavramaya idrak etmeye çabaladım. 3. Bölüme kadar halen pek bir haz aldığım söylenemez. İmdadıma 4. ve son bölüm yetişti çok şükür ve olaylar kafamda şekil almaya başladı. Kitap beni kendine çekmeye başladı daha doğrusu bunu sağlayan zerdüşttü dostlarım :)
Çok fazla detay vermek istemiyorum. Felsefeciler için okunması gereken bir kitap hatta sosyolojiyi de buna dahil edebilirim.
Bünyesinde bulunduğumuz şu kapitalist düzenin, insan hırsına, kazanma arzusuna ve her şeyi doyumsuzca isteme düşüncesine karşı Zerdüştün şu sözü, kitabı benim için özetleyen en güzel sözdür.
"... – oysa insanlar da ağaç gibidir.
ne kadar yükseğe ve aydınlığa çıkmak isterse, o kadar kuvvetle toprağın altına inmek ister kökleri, karanlığa, derinliğe – kötülüğe."
Mutlu Geceler..