işte böyle kac hafta, kaç yıl ya da kaç koca yüzyıl dolaştım bilmiyorum. Ama şimdi size, şehrin ve zamanin o noktasında avare avare gezip dolaşırken, sonunda herkesin yüzünde onun yüzünden bir parça görmeye başladığımı söyleyebilirim. Müthiş bir şeydi tabi bu; artık gözlerimi kime çevirsem mutlaka ona ait bir renge, bir kıpırtıya, bir şekle ya da kokuya rastlayabiliyordum. O ne yapıp edip un ufak parçalanmışti da, kimse kendisini bulamasın ve bilemesin diye, tıpkı güzellik ya da çirkinlik gibi bütün insanların varlığına biraz biraz dağılmıştı sanki. Belki de ben sokaklarda yana yakila dolaşıp onu tastamam bir gövde halinde bulmaya çalışırken, o olanca parçalanmışlığıyla her köşeden bana bakıyordu. Elleri, bütün insanların ellerindeydi Sözgelimi; o ellerin salınışında, görünüşünde, ceplere girip çıkışında, bir şeylere uzanisinda, irkilip aniden geri çekilişinde ve bir başka eli (daha doğrusu, başka elde yaşayan öteki parçasını) kimi zaman dostça, kimi zaman sinsice kimi zaman da ezip suyunu çıkartacakmış gibi sertce sıkışındaydı..