Zekâ; tanımlanması, sınıflandırılması ve ölçülmesi oldukça zor bir özellik. Fakat bu alandaki yoğun çalışmalar, belli ölçüde de olsa bize bazı objektif metotlar ve çıkarımlar sunuyor. Bunlardan biri olan Çoklu Zekâ Kuramı, 1983 yılında psikolog Howard E. Gardner tarafından ortaya atıldı. Halen Harvard Üniversitesinde çalışmalarını sürdüren Gardner, kuramında; zekâyı tekil ve baskın bir yetenek olarak görmek yerine birbirinden farklı boyutları olabilen bir yapı olarak sundu. Buna göre zekâyı 9 ayrı kategoride incelemek mümkün: Uzamsal, Sözel, Mantıksal-Matematiksel, Kinestetik, Müziksel, İçsel, Sosyal, Doğasal ve Varoluşsal. Sonuncu başlık olan Varoluşsal zekâ, ilk başta bir olasılık olarak sunulduysa da daha sonraları literatürde kabul gördü. Duyusal verilerin ötesindeki soruların veya olguların üzerinde düşünme yeteneği olarak özetleyebileceğimiz Varoluşsal zekâ, tahmin edebileceğiniz gibi evrenbilimciler, fizikçiler ve felsefecilerde ortalamanın üzerinde. İnsanın sadece toplum içindeki değil gezegendeki hatta evrendeki yerini de sorgulatan bu zekâ türü, şu an bu satırları okuduğunuza göre muhtemelen sizde de yüksek oranda mevcut. Bu ayki kapak konusu, bilimin kozmosa dair verdiği elle tutulur cevapların dikkate değer bir seçkisini içeriyor.
Fitness beyninizi zorlamaz ve kinestetik zekanıza hiçbir katkısı olmaz.Sadece ağırlığı kaldırmış ve yerine koymuş olursunuz.Beyin kasınız için rekabete dayalı sporları tercih edin çiçeklerim.
Öncülük etmiş dansçı ve koreografların kaleme aldıkları metinlerde, ritme, sanata, dansa, doğal ve yapay olana dair kimi zaman birbirini tamamlayan, kimi zaman da çatışan tanımlamalar; eğitimin dönüşümü, gelişimi, çeşitlenmesi ve bu süreçler içerisinde karşılaşılan sorunlar, tıkanıklıklara dair makaleler…
Çocuk gelişiminde ebeveynlerin elde edecekleri anektodlar. Çocukların farklı farklı zekaları vardır. Tek bir zeka türü yoktur. Bunlardan biri kinestetik zekanın çoklu zekaya katkılarıdır. Çocukların nasıl öğrendiklerini nasıl anladıklarını ve sonucu nasıl ifade ettiklerine iyi bir örnektir. Görür, dener, pratik yapar ve karşılaştırır. Çünkü çocuk hissetmediği, anlamlandıramadığı, bilemediği bir şeyi hiçbir dilde anlatamaz, bağ kuramaz ve sorumluluk alma ihtiyacı duymaz. Problemin odak noktasında her çocuğa aynı şekilde davranan bir eğitim sisteminin adil olduğu düşüncesi yanılsaması...
Günümüzde sürekli yaşanan olaylar, bilgi kirliliği ve insanların çekiştirmesi sizi reaktif olmaya zorlarken, algılarınızın açık kalması neredeyse imkansız hale gelmektedir. Bir çok kişi algıları kapalı yaşamını sürdürmektedir. Kendi yaratıcılık gücünüzün aktif kalabilmesi için bir spor dalı veya bir sanat dalı öğrenilmesi; çağdaşlaşma, bireysel özgün kimlik oluşturma sürecinde etkin rol oynayacaktır.
Öğrenme stilleri; görsel, işitsel ve kinestetik/dokunsal olarak üçe ayrılıyor. Görseller, daha düzenli ve görsel sanatlara meyilli oluyor ve görerek öğreniyor. İşitseller, sesli çalışarak öğreniyorlar ve dinleyerek tabii. Müziğe yetenekli oluyorlar. Kinestetik/dokunsal insanlar ise, vücutlarıyla, hareketle öğreniyorlar. Spora yetenekli oluyorlar.
Öğrenme stilleri biz fark etmesekte kişinin hayatında büyük bir önemi var. Kişi öğrenme stilini bilerek hem kendini hem çevresini keşfeder. Yapılan davranış veya olayın sebebini anlayabilir. Bu kitap bana bu açıdan büyük katkı sağladı. İnsanların farklı olduğunu ve bu farklılığa göre davranışlarını anlayabildim. Kitap, görsel, işitsel ve dokunsal stilleri derinlemesine anlatıyor. Okurken büyük ihtimalle hangi stile sahip olduğunuzu bulacaksınız. Kendinizi tanımak için iyi okumalar :)