Mayıs geldi ve geçti, sonra haziran oldu. Hala Şimamoto'suz. Sonsuza dek gittiğine hiç şüphem yoktu. Muhtemelen bir süre gelemeyeceğim, diye yazmıştı. Bana acı veren işte bu muhtemelen ile bir sürenin üstüne sinen belirsizlikti. Belki bir gün tekrar kendini gösterirdi ama öylece oturup umutlarımı, hayallerimi belirsiz vaatlere teslim edemezdim. Böyle gidersem sonunda gamsız bir geri zekalı olacağımı düşünmeye başladım, dolayısıyla aklımı bir şeylerle meşgul edip durdum. Her sabah havuza gidip hiç ara vermeden iki bin metre yüzdükten sonra üst kattaki jimnastik salonuna çıkarak ağırlık çalışmaya başladım. Bir haftayı böyle geçirdikten sonra kaslarım isyan etti. Bir gün kırmızıda beklerken sol ayağım hissizleşti ve debriyaja basamadım. Neyse ki sonun da kaslarım bu tempoya alıştı. Aşırı fiziksel efor sarf etmek düşünmeme fırsat vermiyor, bedenimi sürekli hareket ettirmek günlük hayatın detaylarına odaklanmamı kolaylaştırıyordu. Hayallere dalmak yasaktı. Yaptığım işe konsantre olmak için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Yüzümü yıkarken, yıkamayı düşündüm; müzik dinlerken, tek odağım müzikti. Hayatta kalmamın tek yolu buydu.
Başından beri aynı yolda görünsek de farklı şeritlerde ve farklı hızlarda ilerliyorduk.Ben yeşil ışığı beklerken,sen kırmızıda ceza yiyeceğini bile bile geçerdin.
Güzel yaşanası bir gün ve her zaman olduğu gibi kitaplarla güzelleşen vakitler diliyorumYazarının yaşam ansiklopedisinden kesitler dediği, henüz lise birinci sınıftayken okuduğum, oldukça kalın, O Henry 'nin Yaşam Dönemeçleri adıyla topladığı öykülerini anımsadığım, sevgili Bozkurt Güvenç 'in Anılardan Sayfalar kitabına da gönül yolculuğu yaptığım kısa sekiz tane öykünün yer aldığı bir kitap.
1970 yıllara, o günün insanlarına , yaşam koşullarına satırlarında biz okurlarına pencere açıp baktıran Danimarka ve Ankara'mızda geçen öyküler yer alıyor
Her bir öykü ben dilinde anlatılmış, anı paylaşımı şeklinde kurgulanmış.
Detaylı yer ve insan tsvirlerinin yapıldığı anlatımda bir roman havasında adı geçen karakter ve yerleri tanımış oluyoruz. Ah o babaannenin anlatımı neydi öyle?
Söylenememiş bir cümle, edilememiş bir veda, içte kalan bir uhde var öykülerinde. Bir pişmanlık, vicdan azabı, geçmişe dönük sorgulamalar. Sadece Kırmızıda Beklerken başlıklı öykü bu durumların istisnası. Kerem ile birlikte ben de çokca güldüm. Diğer öykülerde ise bir yürek burukluğu yaşadım. En çok da kitaba adını veren öyküde.
Bu kitabı türe sevenlere öneriyorum.