Buna benzer bir hadise büyük âlim Fahreddin Râzî hakkındadır. Yâkût el-Hamevî, nesep âlimi Azizüddin İsmail el-Mervezî’nin terceme-i halini verirken şu olayı nakleder:
“Fahreddin Râzî, Merv’e geldiği zaman herkesin hürmet ettiği, tazim gösterdiği büyük, mehabetli bir âlimdi. Sözüne karşı çıkılmaz, huzurunda kimse nefes bile alamazdı. Huzuruna girdim ve onun meclisinde okumaya başladım.
Bir gün benden Talibîlerin nesebine dair bir kitap yazmamı istedi. Müşeccer mi yoksa manzum mu olsun diye sorunca “müşeccer kolaylıkla ezberlenmez. Ben ezberlemek istiyorum” dedi
“Emriniz başım üstüne” dedim ve “el-Fahrî” adını verdiğim kitabı yazdım. Kitapla birlikte huzuruna girdim. Kitabı görünce oturduğu koltuktan indi ve hasıra oturdu.
Bana “sen koltuğa geç” dedi. Kendisine hürmetimden bunu yapamadım. Bana kızdı ve “Hemen söylediğim yere otur” dedi. Ben de onun emrini yerine getirip koltuğa oturdum. Önümde oturarak kitabı okumaya başladı ve sonuna kadar okudu.
Ardından “Şimdi istediğin yere oturabilirsin. Bu ilimdir. Sen bu konuda benim hocamsın. Ben senden istifade ediyorum ve sana talebelik yapıyorum.
Ardından oturduğum yerden kalktım ve tekrar yere oturdum. Hocam da koltuğuna oturdu ve ders vermeye devam etti. Bu gördüğüm ne büyük edep, ne muazzam bir hikmetti.”
Bu olay olduğu zaman muhtemelen Fahreddin er-Râzî 63, talebesi Azizüddin el-Mervezî ise 34 yaşındaydı.”