Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

A People's History of the World

Chris Harman

Öne Çıkan A People's History of the World Gönderileri

Öne Çıkan A People's History of the World kitaplarını, öne çıkan A People's History of the World sözleri ve alıntılarını, öne çıkan A People's History of the World yazarlarını, öne çıkan A People's History of the World yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Muhammed
Çevresindeki dünyanın kaosunu, birbiriyle çatışan dünya görüşlerinin ve değerlerin bir anlam ifade etmediği zihinsel bir karmaşa olarak yaşıyordu. Kendi hayatına ve içinde yaşadığı topluma tutarlı bir açıklama getirme ihtiyacını hissetti. Tanrı'nın (Arapça Allah) kendisiyle konuştuğuna inandığı bir dizi dinsel imgeler gördü. Bunlar, karşılaşmış olduğu çeşitli dinsel kavramları yeni bir kalıba dökmesini sağladı. Sözcükleri başkalarına aktardı, onlar da bunları Kuran olarak kaydettiler ve yavaş yavaş esas itibariyle Mekkeli tüccar ailelerinin genç üyelerinden oluşan bir mürit (taraftar) grubu oluşturdu.
Sayfa 129 - İslami DevrimlerKitabı okuyor
Uzlaş, uzlaş, senin için yükselmenin yolu budur.
Sayfa 10 - yordam edebiyat
Reklam
1789
Goethe'nin yeni bir çağın başladığı inancına şaşmamak gerekir. Bununla birlikte devrim bitmiş olmaktan çok uzaktı. İzleyen iki yılda, hem yönetimde hem de toplumun temelinde daha ileri radikalleşmelere tanık olundu. Sonra, 1794 yazında, yeni eşitsizliklerin ve kimi eski ayrıcalıkların yeniden ortaya çıkmasına, nihayet yeni bir monarşinin oluşmasına izin veren devrimci dalganın ani bir gerilemesi söz konusu oldu. Bu süreç içinde, pek çok insanın zihnini ve devrime karşı olan sempatiyi çokça bulandıran ünlü 'terör' yer aldı. Konvansiyon'dan ucu ucuna bir çoğunlukla geçen kralın idam kararını, kraliçenin ve pek çok aristokratın idamı izledi. (...) Bu korkunç manzara, 'Her devrim, kendi evlatlarını yer' deyimini ve devrimlerin faydasız ve kanlı girişimler olduğu algısını yaygınlaştırdı. Bu yanlış bir genellemedir. Ne İngiliz Devrimi kendi liderlerini yedi -o görev Restorasyon'un cellatlarına bırakıldı ne de Amerikan Devrimi böyle bir şey yaptı. Bu ayrıca, Fransa'da etkili olan gerçek güçleri tümüyle kavramayı başaramayan bir gözlemdir.
Sayfa 281Kitabı okudu
Sömürgecilik...
Çocuk masallarında ve onların anne babaları için yazılan romanlarda aktarılan mitoloji, gözü pek beyaz kâşiflerin, cahil ama daha sonra minnettar 'yerliler'i, Kipling'in Amerikalılar'a Britanya sömürgeciliğini taklit etmeleri için bastırdığı bir şiirindeki 'yarı-şeytan yarı-çocuk' insanları, kontrol altına aldığı şeklindeydi. Bu mitoloji Afrika, Hint ve Pasifik okyanuslarının halklarını, yamyamlık ve büyücülük özellikleri olan, türdeş olarak 'ilkel' toplumlar olarak gösteriyorlardı.
Sayfa 383Kitabı okudu
Tutumlar, 18. yüzyılın sonlarında Avrupalı göçmenler, mülkiyet ve toprak kullanımı konusunda Kızılderili nüfusla daha fazla çatışmaya başlayınca değişti. Kızılderilileri, 'kana susamış canavarlar' olarak nitelemek giderek daha çok arttı; 'onlardan giderek, esmer paganlar, güneşten yanmış cahiller, bakır-renkli haşarat ve 18. yüzyılın sonlarında da kızılderili olarak söz etmek yaygınlaştı. Irkçılık, Afrika köleliğine mazeret bulmak çabasıyla, dünyadaki bütün insanları, "beyaz', 'siyah, kahverengi, 'kızıl' ya da 'sarı' diye bir yere oturtmaya varan, tam gelişmiş bir inanç sistemine evrimleşti! - Her ne kadar pek çok Avrupalı pembemsi kızıl pek çok Afrikalı kahverengi, pek çok Güney Asyalı yine pek çok Avrupalı gibi kumral olsa da ve Amerikan yerlileri kızıl, Çinli ve Japonlar sarı olmasa da!
Sayfa 252-253Kitabı okudu
Museviliğin merkezi dini tasavvuru olan tektanrıcılık görünmeyen bir tanrıya inanmak- şehirli sakinlerin durumuna çok uyuyordu. Her biri bir yer ya da doğa gücüyle ilişkili pagan dinler, toplumsal varoluşun merkezini köy ya da klanın teşkil ettiği kırsalın sakinlere anlamlı geliyordu. Ama kentli tacirler, zanaatkârlar ve dilenciler, farklı yörelerden ve farklı mesleklerden çok sayıda insanla sürekli temas halindeydi. Her şeyi kapsayan bir ilahi varlık, bu tür çoklu ilişkilerde anonim destek ve koruma sağlar görünüyordu. Antikitenin büyük uygarlıklarında tektanrıcılığa karşı bir eğilim olmasının nedeni budur: Hindistan ve Çin'de Budizmin doğuşu ve İran'da (kötülükle olan ezeli savaşta) tek bir 'iyi' tanrıya tapılması gibi. Roma paganizmi bile, diğerlerinden daha güçlü olan bir güneş tanrısına tapma eğilimindeydi. Üstelik, sofu biçimiyle Musevi tektanrıcılığı, inananlarını, bu dünyada ne kadar acı çekerlerse öteki dünyada umacakları bir şeyler olduğu inancıyla birleştiriyordu.
Reklam
Hindistan'da
1850'ye gelindiğinde Britanya, kimi yöneticileri mağlup ederek kimilerini satın alarak alt-kıtanın tümüne egemenliğini yaydı. Marathas 1818'de, Sind 1843'te, Sihler 1849'da ve Oudh 1856'da fethedildi. Britanya bakanları, Şirket'in yaklaşımının Roma'nın divide et impera (böl ve yönet) ilkesine uygun olmasıyla övünüyorlardı. Kimi durumlarda rüşvet, kimi durumlarda şiddetten yararlanarak bir yöneticiyi diğerine, bir krallığı öteki krallığa, bir ayrıcalıklı sınıfı öteki ayrıcalıklı sınıfa, bir kastı bir başka kasta, bir dini diğer dinlere karşı oynayarak girdikleri her yerde müttefikler buluyorlardı. Bu, 200 milyon nüfuslu bir imparatorluğu, 'İngiliz subayların yönetimindeki 200.000 kişilik yerli bir ordu ve bunları kontrol eden yalnızca 40.000 kişilik bir İngiliz ordusuyla' fethetmeyi mümkün kıldı.
Sayfa 348Kitabı okudu
(...), Friedrich Engels ve Karl Marx çok yetenekli insanlardı. Ancak bu kadar muazzam bir etki yaratmış olmalarının nedeni, Platon ya da Aristotales'e, Konfüçyüs ya da Buda'ya, Tarsuslu Pavlus ya da Muhammed peygambere, Voltaire ya da Rousseau'ya tarihteki yerlerini garanti eden dehaları gibi yalnızca kişisel dehaları değildi. Onlar bir dönemin bütün çelişkilerinin bir araya geldiği bir zamanda ve yerde yaşadılar ve onların elinde başkalarının sahip olmadığı bir şey vardı: Bu çelişkileri yalnızca görmelerine değil, aynı zamanda açıklayabilmelerine olanak veren bir entelektüel gelenek ve bilimsel ilerleme yaklaşımına sahiptiler.
Sayfa 321Kitabı okudu
İnsanlık doğa üzerindeki kontrolünü artırdı; ama bunun bedeli de insanların çoğunun ayrıcalıklı azınlık gruplarının kontrolüne ve sömürüsüne tabi olmaları oldu.
Sayfa 38 - Sınıflı Toplumların DoğuşuKitabı okuyor
Üçüncü büyük doğu imparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu'nda da benzer bir model vardı. Bu, 400 yıldır, Kuzey Afrika'nın tümü, Mısır ve şimdiki Sudan, Arap yarımadası, Filistin, Suriye, Irak, Küçük Asya ve Balkanlar da dahil ve kimi zaman Macaristan ve Slovakya'yı da içerecek şekilde Avrupa'nın geniş kesimlerine egemen olmuş çok uluslu büyük bir imparatorluktu. İstanbul'da oturan Türk imparatorlar tarafından yönetiliyordu ve Küçük Asya ve Balkanlar'ın bir kısmında Türk toprak sahipleri sınıfı vardı. Ancak imparatorluğun büyük kısmı, fethedilmiş topraklardaki Türk olmayan üst sınıflar -Balkanlar'ın büyük kısmında Yunanlar, Ortadoğu'da Araplar ve Mısır'da Osmanlı öncesi memlük hükümdarların ahvadı- tarafından yönetiliyordu. İstanbul'da çeşitli dinsel gruplar -Ortodoks Hıristiyanlar, Süryani Hıristiyanlar, Yahudiler vs.- sultanın genel yönetimine tabi kendi yönetim yapılarına sahipti. Ordu bile tümüyle Türk değildi. Ordunun çekirdeği yeniçerilerden genç yaşta Balkanlar'daki Hıristiyan ailelerden devşirilmiş, aslında köle ve çok sıkı savaşçı olarak yetiştirilmiş askerlerden oluşuyordu.
Sayfa 354Kitabı okudu
703 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.