Yazık ki birçoğumuz kendi zevk ve düşüncemize öylesine aşık, öylesine vurgunuz ki, sadece ve sadece her birimiz şöyle düşünmekle kalırız: Çare, sadece benim bulduğumdur!
Mu’tezile şiddetle adl, akl, istitaat (seçme yeteneği) ve hikmete
(Yüce Yaratıcı’nın fiillerinin hedef ve maksatlara bağlı oluşu) taraftar ol-
dular. O zamana kadar “Ehlü’s-Sünnet” (21) veya “Ehlu’l-Hadis” (22) diye
adlandırılmakta olan Eşaire ise bu konularda şiddetle Mu’tezile’nin sa-
vunduğu fikirlere karşı çıkmakta idiler.
Adl-i ilahi Murtaza Mutahhari
Allah katında durum nicedir? Yüce Yaratıcı’nın fiilleri de insan fiilleri gibi
hedefe mi bağlıdır? İlâhî fiillerde de insan fiilleri gibi “niçin”, “çünkü”
ve en yararlı ve tercihe değer olanın seçilmesi hususları var mıdır? Yahut
bütün bunlar yalnızca insana özgüdürler de bunları Allah katı için de dü-
şünmek ve genelleştirmek bir tür “teşbih”
Zat-ı Bârî’nin, Yüce Yaratıcı’nın fiilleri niyet ve hedeflere bağlı mıdır, değil
midir?
Bildiğimiz ve apaçık olduğu gibi, insanlar yaptıkları işleri bir niyetle ya-
par, bir amaç güderler. Her insan işinin bir “çünkü”sü vardır. Niçin tahsil
ediyor, ders okuyorsun? “Çünkü bilgili ve güçlü olmayı istiyorum.” Niçin
çalışıyorsun? “Çünkü geçimimi
Mu’tezile ve Eşaire’nin ayrıldığı nokta, akla verilen yer ve aklın bağımsız-
lığının sınırı sorunu idi. Ve bu da “adl”e ilişkin olan “hüsn ve kubh” gibi
sorunlarda, hüsn ve kubh’un, fiillerin iyi, güzel veya yakışıksız oluşlarının
başlı başına kendi özellikleri ile belirlenip belirlenemeyişi gibi konularda
başladı.
Ancak zamanla bu tartışma “Tevhid”e ilişkin konulara kadar uzadı. Bun-
larda da Mu’tezile akla söz hakkı vermekte idiler. Eşaire ise, “hadis”in
dış görünüşüne, rivayetlere tartışmasız bağımlılığı gerekli görüyorlardı.
Adl-i ilahi Murtaza Mutahhari
Eş’arî Okulu mensupları, aklın bağımsızlığını veya diğer bir deyişle aklın
bağımsız olduğu hususların varlığını kabul etmedikleri ve Mu’tezile’nin,
insan aklının, Şeriat’in yol göstericiliğine ihtiyaç duymaksızın “hüsn’ü
ve kubh”ü, yapılması gerekeni ve yapılmaması gerekeni kavrayacağı gö-
rüşünü eleştirip yanlış saydıkları ve genel olarak “adl