Etkisi kolayca geçmeyen, okunması gereken bir klasik. Hala görür gibiyim Granada’da masumların çektiklerini. Kulaklarım hala çınlamakta, Fas’ın aslanlarının kükremeleriyle. Bir deve üstünde Kahire’den piramitlere kadar arşınladığım yolları unutmuş değilim, ya da Roma kuşatmasında çekildiğim oda hala hatırımda.
Samimiyetle söylemeliyim ki umarım kitabı hissedersiniz. Belki herkes aynı düşüncede ya da değil, kitap bir süre sonra gözlerle okunmaya müsaade vermiyor. Gerçekten hissettiğim bir şaheserdi. Yazar öyle bir dönemi işlemişki, bir kitap ancak bu kadar çok, önemli tarihi olaylar barındırabilir dediğim bir yapıt. Yazılırken özenildiği belli. Aynı “Semerkant” ve “ Doğunun Limanları” gibi insanı etkisi altına alan, bilmediğini öğreten, bildiğini tekrar düşündüren ve emin olduğundan şüphe ettiren “Afrikalı Leo”, kendini okutan değil tam manasıyla yaşatan bir kitap. Bu yüzden, bitirdiğim an kendi bulunduğum yerden dolayı hayal kırıklığına uğramadığımı söylersem yalan olur.
Anlatılmak istenen çok ağır aslında, çünkü bir insanın neredeyse tamamen hayatını ve yaşadıklarını okuyorsunuz ancak kitabın sistematiği, anlatılanı rahatlatmış ve akıcılığı sağlamıştır benim gözümde.
Özetle okunmasında edebi zevkle beraber ayrıca yarar bulduğum ve insani anlamda gelişime katkı sağalayacak bir klasiktir “ Afrikalı Leo”.