Birbirlerine söylemezlerdi ama denize doğru gözleri takıldığında hiç bilmedikleri bir Ahmet Kaya şarkısı daha olsa diye düşünürlerdi.Belki o zaman daha kolay olurdu.
Kibrinizi tanıyorum. Kendinizi mühim, ince ve derin göstermek için yaptığınız numaraları, dışı cilalanmış hırsın kanınıza zehir gibi nasıl karıştığını biliyorum.
Erkeğin sağ kolu kadının omzunda, o salise porselenleşmiş bir biblo gibi duruyorlar. Önlerinden birörnek eşofmanlı bir erkekle bir kadın geçiyor koşarak. Kaldırım karolarında dört koşar ayak; hiç görmeseler sanki bir tay geçiyor. Hiç görmüyorlar; zaten içlerinden bir tay geçiyor.
Bu halde havadan mı konuşulur? Yutkunup "Bana karşı bir hoşlanman var değil mi?" diye soruyor erkek. Bu soruya, kendi başına asla soramayacağı bir soruyla karşılık veriyor kadın. "Senin?"
Oysaki bildiği yerden. "Kuşkusuz," diyor erkek. İstatistiği tutulmuş olsa daha önce hayatında hiç "kuşkusuz" dememiş. İkisinin de yüzü karşı kıyıya dönük, karşı kıyının tuval üzerine yağlıboya haline bakar gibiler. Bir sonraki tasarlanacak yeni bir harekete mahal vermesin diye milim kıpırdamadıklarından kendileri çoktan natürmort. "Benim de var," diyor kadın. Yüzünde tek kas oynamadan sesi gülüyor. Sabah serinliğinde birbirlerinin sıcaklığını duyuyorlar.
-Bu şehir köpekleri zengini fakiri biliyor. Öyle hırsıza, ayyaşa, deliye falan havlamak değil, kıyafetinden ayırıyor. Ucuzundansa başlıyor ulumaya.
+Öyle mi, ilginçmiş. Bir güvenlik riski mi görüyor acaba?
-Adam kaldırımdan yürüyor işte. Ne güvenliği? Fakirin kokusu mu var lan, onu mu alıyor eşşeğin evlatları? Evde bunları 'tut onu' diye çalıştırıyorlar mı, ne? Bak şimdi misal biz, biz değiliz diyelim. Buradan sen geçsen havlamazlar, bana parkı inletirler ama. Aha sana köpek testi.