Çete İsmail susuyordu.
Elmas, "Kime gidiyorsun bu gece?" diye sordu.
"Kimseye."
"Dokuz," dedi Elmas.
"Ne dokuzu?"
"Akşamdan beri söylediğin dokuzuncu söz bu."
"Sözlerimi mi sayıyorsun artık?"
"Pek konuşmayınca saymak kolay oluyor," dedi Elmas.
Anteplilerin iyi bildiği gibi Alleben, Antep’in içinden onu çoğaltarak geçen, kentin kültürünü biçimlendiren uzun ve güçlü Fırat Nehri’nin geçmişte “gürül gürül akan”, sonra sonra zayıflasa da Antepliler için önemini yitirmeyen kollarından biridir.
"Bugün rekor kırdık," dedi Elmas. "Tam yirmi bir lira."
"O zaman tatil edelim," dedi Çete İsmail.
"Bana bir güzel çay yap."
Eve girerlerken Elmas'ın aklına geldi.
"Sahi, kiminleydin dün gece?"
"Ben banaydım.
Çete İsmail,
Çete İsmail kızını şakaklarından öptü. Saçlarını çözdü, bağladı, bir daha çözdü, birdaha bağladı. "Güzel Elmas, saçlarının her telinde beş tane elmas var. Koşuşup duruyorlar."
"Niye altı tane değil?"
"Altı tane elmas var."
"Elmasına kaç elmas istersin?"
"Bilmiyor musun sanki!" dedi Çete İsmail.
"Biliyorum ama yine de soruyorum."
"Bir elmas yeter."
Elmas babasının çayına bir şeker attı.
Pencereden bakarak "Elmas ne güzel bugün," dedi Çete İsmail.
"Çok güzel. Elmasta bir tek bulut bile yok."
Çete düzeltti:
"Elmas bile yok."
Yağmur kesileli iki saat olmuştu ancak; ama gökyüzü açıktı, aydınlıktı. Elmas yarı beline kadar eğildi pencereden, sokaktaki su birikintilerine baktı.
"Elmastaki şu elmaslara bak," diye bağırdı babasına. "Sahici elmaslar gibi parlıyorlar." Sustu. "Bana ne zaman elmas göstereceksin, Çete?" dedi. "Adım Elmas ama şimdiye kadar hiç elmas görmedim."