Evet, Söz olmasaydı, eylem de olmazdı. Eylem'in varettiği bir Söz hakkında değil, eylem'i vareden bir Söz hakkında konuşabiliriz ancak. Eylem'i varetmekle, ortaya çıkarmakla, ona vücut vermekle kalmayan, bilakis eylem'i anlamlı kılan, eylem'in sahiplerini, eyleme girişmeden önce, eylem sırasında ve sonrasında murakabe eden, hesaba çeken, bazen mesrûr, bazen mahzun kılan, kısaca eylem'e ve eylemci'ye ruh veren, hayat bahseden, eylemci'nin bu koca dünyaya başkaldırmasını mümkün kılan bir Söz hakkında konuşabiliriz sadece. Söz varoldukça sükûtumuz da bir eylem değeri taşır bilinçlerimizde... Söz varoldukça, anlam'dan, anlama'dan, anlamlandırmadan bahsedebilir, ancak bu vasatta anlam'ın tarihinin o ince kıvrımlarında yol alabiliriz.
Söz olmasaydı, anlam da olmazdı. Çünkü anlam da tıpkı eylem gibi Söz'le kaimdir. Söz'ün anlamı, eylem'in anlamını belirler ve eylem, anlamını Söz'de bulur. Anlam'ın Tarihi'ne sonuç yazılamaması, bu tarih'e bir nokta koyulamaması, işte bu yüzdendir. Anlayan özneler varoldukça, anlama çabaları sürdükçe, anlam'ı da, anlam'ın tarihi'ni de tüketemeyiz. Fakat sa'y u gayretimizden de vazgeçmeyiz. Hep deneriz, bu tarihi anlamayı deneriz, bir daha deneriz, bir daha... Anlamadığımız, anlam veremediğimiz için değil, anladığımız, anlayabildiğimiz için bu çabalarımızdan vazgeçmeyiz. Çünkü bizi 'orada' bekleyen eylem değil, o eylemi anlamlı kılan irade'dir.
Öyle ya, İrade olmasaydı, Söz de olmazdı!