Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Günümüz Türkçesiyle

Âşıkane

Mehmet Rauf

Âşıkane Gönderileri

Âşıkane kitaplarını, Âşıkane sözleri ve alıntılarını, Âşıkane yazarlarını, Âşıkane yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Garam-ı Şebab"ın dördüncü devresini şimdi tamamıyla hissediyordum: Kendinden vazgeçiş!
Âşıkane
Âşıkane
İnsan kalbinin ölçülmez derinlikleri vardır. Bilim ölçülemez şeyleri en ince ayrıntısına kadar ölçmüş, ondalıklarına kadar belirlemiştir. Fakat insan, bu kalp muamması huzurunda inilti ve âcizlikten baş aşağı olmuştur!
Âşıkane
Âşıkane
Reklam
Bazen sandala binerek denize açılırdık. Kanunu sandala alırdım. Ve onun karşısında kürekleri alarak yorulmaz çekerdim. O kanunuyla sıcak, samimi nağmeler saçar, hafif, ince bir sesle söylerdi. Kürekleri bırakırdım, sandal suların keyfine kalır, bir tarafa akar gider, denizin ışıklı yüzeyinde dalgaların şıpıltıları devam ederdi. O göz nuru, okurken ağzının hoş şekli, göğsünde dalgalanan cilveleriyle aşkımı taşan, daima taşan bir coşkunluğun daimi kaynağı gibi çoğaltırdı. Bazen bu arzulara o kadar dalardım ki duygularımdaki taşkınlıkları tercüme için hiçbir şey bulamayarak kulağına, "Ölmek istiyorum," diye feryat ederdim. O zaman gülüşlerle dolu bir çehreyle, "Ölmek mi?" derdi. "Kocaman bebek! Bilir misin ki ölüm söylendiği kadar kolay değildir?"
Sayfa 142Kitabı okudu
O zaman gülüşlerle dolu bir çehreyle, "Ölmek mi?" derdi. "Kocaman bebek! Bilir misin ki ölüm söylendiği kadar kolay değildir?"
Âşıkane
Âşıkane
"Martılarımı mı seyrediyorsunuz? Pek güzel değiller mi? Ben pek severim. Ne kadar şairanedir! Ah, gerçek, şiirlerinizde bundan bahsedersiniz değil mi?"
Âşıkane
Âşıkane
Eliyle semayı, ufukları, uyuyan Marmara'yı gösteriyordu. Gölge dolu, yıldız döken lacivert sema altında Marmara'yı uykuyla karışık bir sakinlik sarmıştı. Esner gibi bir hareketle, "Pek sıkılıyorum," diye mırıldandı. Sonra yine o seri tarzla dedi ki: "Siz sıkılmaz mısınız? Öyle... Yalnız... Aylarca yalnız... Adalar, Boğaziçi şimdi ne kadar hoştur!" Sanki bu söz bir hüsran ahıydı. Ben, "Yalnız yaşamayı çok severim..." dedim. Güldü; bu gülüşte bilmem nasıl bir şey vardı ki merhamete yahut alaya işaret ediyordu. "Yalnız mı? Sever misiniz? Gerçek mi? Fakat şüphesiz, yapyalnız değil. Değil mi? Zira... Pek gençsiniz, şüphesiz evli değilsiniz." Bu son sözü biraz sürükler gibi söyleyip bir-iki saniye düşündükten sonra devam ederek, "Evli olamazsınız," dedi. Şimdi dura dura söylüyordu. "Henüz pek gençsiniz. Acaba yanılıyor muyum? Yirmi iki? Yirmi üç?"
Sayfa 131Kitabı okudu
Reklam
Hayatımızda, aşk hayatımızda, aşkımızın mesutluğunun hâlâ hayat dolu olduğu yerlerde kalpte nasipsiz olarak yaşamak kadar acı hiçbir şey yoktur. Çocukluk hayatımızın geçtiği yerlere birçok zaman sonra, yaşadıktan, sevdikten ve mustarip olduktan sonra tekrar dönmek bile ne kadar acı vericidir! İşte bunun için bahtiyarlığına süslü bir beşik olmuş köşkte hayat sürmek kadar acı veren bir şey göremeyerek mustarip oluyordum; gamlı, pişman, kederli olmalıydı.
Sayfa 118Kitabı okudu
Bütün güzellere esir, bütün güzelliklere tutkundum; bütün güzelliklere bağlı, bütün güzelliklerden büyülenmiştim; hep yüce, hep yüce bu daimi arzu biraz beni öldürür, ihya ederdi; hiçbir güzel şeye rast gelmezdim ki kalbim kederlenmeye meyille bağlı ve alakadar kalmış olmasın; evvela güzelliğe düşkünlüğün hayaliyle bir vücut hayal ediyordum. Bunu o kadar süslüyordum ki bütün hayal kuvvetim, bütün tasavvurlarım yoruluyordu, sonra buna âlemler, dünyalar, semalar, denizler, bahçeler, ormanlar arayarak bir malikâne yaratıyordum. Orada âşıkça musikiler, hüzünlü şiirler, parlak gündoğumları, kederli günbatımları, hafif rüzgârlar, kokulu yağmurlar, nur dolu mehtaplar, şevk saçan şeyler arasında bir hayat tanzim ediyordum. Sonra kendim bu nurun gökyüzüne ait gündoğumundan ayaktan dudağa tutkun olarak yükselmek, fakat heyhat...
Sayfa 106Kitabı okudu
Birçok tebessümler, işte bu kadar... Zira her tebessümün günlerce esiri olur kalırdım. Oh bu tebessümler, beni şair eden işte bu tebessümlerdi.
Âşıkane
Âşıkane
Kadınlar... Lakin benim için kadınlar gördüğüm birçok hafif mahluklar değillerdi. Kadın benim bütün hülyalarımın etrafında uçan bir saf ve gülümseyen ruhtu ki mislini ancak gençliğin saflığı arasında evliliği düşündüğüm, duyguların fevkalade inceliği içinde karımı tasavvur ettiğim zaman, cisimlendirirdim; ötekilerden nefret ederdim, çirkin bir şeyden nefret eder gibi nefret ederdim; onlardan, adi münasebetlerden, kirlenmiş bağlılıklardan, bu sefaletlerden, bu kötülüklerden nefret ederdim. Güzel... Peki, yalnız güzelliğine hayran olmak için... Fakat temasıma layık bir kadına rast gelmemiştim. Yüce, kahraman, asil, nefis kadınlar arıyordum.
Sayfa 105Kitabı okudu
Reklam
Bu gençliğin, şiirin, hülyanın, aşkın verdiği ihtiraslar buhranı içinde, bazen tebessümleri, kirpikleri, aşk koruyucu bakışları, bütün can vericilikleri, bütün ruh okşayıcılıkları hayal ederdim; bütün ümitlerim, bütün emellerim, bütün hülyalarım güzellik, saflık, nefislikti. Kim, şu aşk dolu hummalı devremi, kalbimdeki köpürmeleri, ruhumun coşkunluklarını kim, kim anlayacak diye feryat ederdim. Hassas, sevdalı, şair, hikâye sever, hülya severdim: Gençtim.
Sayfa 105Kitabı okudu
Bazen düşünürdüm, benim belirli bir hülyam var mı derdim, arar, hayalen tasdik ederdim; lakin etrafımda bulamazdım. Bazen bütün bu hayalle, keyfime göre tertip edilmiş saadetlere, bütün yüksek emellere sahip, ulaşmış olduğumu da düşünürdüm ve o zaman bilmem neden hiçliğin alçalmış ve kahrolmuşu olarak ölmek isterdim
Sayfa 104Kitabı okudu
Bunun namı "Asr-ı Zerrin" mi olacaktı yoksa "Garam-ı Şebab" mı? İşte burası hâlâ kararlaştırılmış değildi; fakat esas katiyen çizilmişti. Gençlik, evet, manzumem bir gençlik eseri olacaktı. Yüksek ilhamlı, yüksek emelli doğmuştum. Bulunduğum yüksek coşkunlukla şairane uçuşlara meyilli fikirlerim bu eserin umduğum gibi olacağına beni ikna ediyordu. Güzellik ve ihtişam arasında hayatın çirkinliklerinden, bayağılıklardan uzak olarak yaşamak için şiddetli ihtiraslar karşısında zayıftım. Fevkalade bir his inceliği, bir emel yüksekliğiyle büyütül- müştüm. Bu nihayetsiz denizlerin çabuk öfkelenen haşmeti, bu pak semaların âşıkça saf mavilikleri, bu lacivert derinliklerin silsile halindeki parıltıları, bu yüce âlemlere başkaldıran ve göğsünü arz etmiş heybetli, vahşi, karla örtülü tepelerin bulutlar, dumanlar arasındaki vahşet bulaşmış haşmeti göğsümde ne volkanlar kaynatıyordu! Bu manzaralar karşısında yalnız masum bir gençliğin ciddi bir saflık eğilimiyle kendimi başka âlemlerde bulurken ufacık bir şey beni miskin hayatıma iade ederdi. Bütün güzelliklerin en nefislerine yorgun bir tutkunlukla yaratılmışsam kabahat benim miydi, diye haykırdım, bu sakin ufuklarda, yüksek bulutların örttüğü dağlar arasında çivit rengi denizlerin dalgalanan sinesinde, nihayet her yerde beni kemiren bu güzellik sisi neydi?
Sayfa 104Kitabı okudu
GARAM-I ŞEBAB (GENÇLİK AŞKI)
Âşıkane
Âşıkane
"Mademki hayat ve gençlik herkes için de bir seraptan başka bir şey değildir..." diye düşündü ve bu kahır ve acı dolu tesellinin uyuşukluğu arasında ölüme en çok benzediği için bütün bu acı hakikatlerle savaş içinde yaşayanlara göre saadete en çok benzer olan uykuya daldı gitti...
Sayfa 101Kitabı okudu
250 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.