İnsan kalbinin ölçülmez derinlikleri vardır.
Bilim ölçülemez şeyleri en ince ayrıntısına kadar ölçmüş, ondalıklarına kadar belirlemiştir.
Fakat insan, bu kalp muamması huzurunda inilti ve âcizlikten baş aşağı olmuştur!
"Martılarımı mı seyrediyorsunuz? Pek güzel değiller mi? Ben pek severim. Ne kadar şairanedir! Ah, gerçek, şiirlerinizde bundan bahsedersiniz değil mi?"
Evet! Hiç...
Bütün hayat, bütün gençlik,
bütün ilerlemeler, bütün medeniyet,
bütün insan toplulukları,
her şey, her şey bu kelimede
hakikatin ispatıyla manayı ifade etmiş
olmazlar mı?
Hiç, hiç, her şey yalnız hiç değil midir?
Ah, ne oldu, şimdi bu emeller neredeydi?
Bütün bu emellerin yerine yalnız çirkin bir hayat hakikati, bütün renksizliğiyle, bütün manasızlığıyla yerleşmişti.
Lakin bu gençlik, bütün bu emellere bu kadar süs bahşeden bu sihirli gençlik ne olmuştu?
Kendi kendine hitapla, "Ah koca hayvan!" diyordu.
"Demek ki hayatından o kadar memnundu. Öyle mi?
Fakat rica ederim, bu hayatın nesinden bu kadar memnun olduğunu bildirir misin?
Sefalete alışmaktan başka bir şeyin mi var?
Hayatının gökyüzü nasıl bir güneş muvaffakiyetiyle aydınlandı?
Sersem, alçak, miskin hayatını olduğu ve geldiği gibi kabulden kaynaklı bir alışkanlıkla bu hayatı kabule layık bulmadık mı?
Sen ki bir zamanlar dünyanın bütün saadetleri ruhunu ikna edemeyecek, bütün güzel kadınlar aşklarıyla arzunu teskin edemeyecek zannediyordun.
Halbuki işte senin gibi miskin ve alçak bir varlık seni pek kolaylıkla memnun etti.
Öyle değil mi?
Ne kadar, ah ne kadar adi bir ruhun varmış değil mi?"
Çünkü ah, çünkü hayat her gün geçişiyle bizi törpüleyerek, daha doğrusu, tesadüfün arz ettiği taraflarımızı sanki rendeleyerek belirlenemeyen bir şekle koymaya çalışan ve bütün zalimlere has bir sefil ve alçak riyakârlıkla kanımızı emmekten başka bir emeli olmadığı halde tarafsız ve lütufkâr olarak tanınmaya önem veren bir zalim kuvvet değil midir?
Ve hayatından memnun olması yalnız bu uğursuz, zalim kuvvetin aşındırdığı ruhunun zayıflığından ve hafifliğinden kaynaklı bir his değil midir?