İnanılmaz tatlı ve eğlenceli bir kitap okudum. Cam Şato serisinin ilk beş kitabını üst üste okuyunca, ve son kitapta hiç hoşuma gitmeyen olayların olduğunu öğrenince kafamı biraz dağıtmak amacıyla okumaya başlamıştım. İyi ki de başlamışım, ilaç gibi geldi.
Lina ve Ren'e gerçekten bayıldım ama en çok Howard'ı sevdim. Saklanan duyguların, söylenmeyen düşüncelerin, eksik kurulan cümlelerin hayatımızda ne gibi şeylere engel olabileceğini kitap yüzümüze yüzümüze vuruyor. Howard gibi havalı olmak için süslü cümleler kurmayın, kendinizi tam anlamıyla ifade ettiğinizden emin olun. Hadley gibi söylemeniz gerekenleri yutup günlüğünüze yazmayın, bırakın bilsin karşı taraf. İkisinin hikayesine çok üzüldüm, her şey daha farklı olabilirmiş. Howard'ın yine de hiç kızgın olmaması, Hadley'den sevgiyle bahsetmesi, ötesi sevdiği kadının kızını sahiplenip sevmesi. Çok çok derin ve güzel bir karakterdi. O kadar ki incelemeyi onun üzerinden yazıyorum, asıl çiftin değil. Ama Lina cesaret ve inatla aralarındaki yanlış anlaşılmadan sonra Ren'in peşine düşmeseydi kendisinin de farkında olduğu gibi büyük ihtimalle annesinin kaderine benzer bir kader yaşayacaktı. Korkunç bir kısır döngü olurdu. Lina'nın da dediği gibi: "Belki bu da İtalya tecrübesinin bir kısmıydı. İtalya'ya gel. Âşık ol. Her şeyin gözlerinin önünde mahvolmasına şahit ol."