"Rüya ikinci bir hayattır. Bizi görünmez dünyadan ayıran bu fildişi veya boynuz kapılardan içim ürpermeden geçememişimdir. Uykunun ilk anları ölüme benzer, bulanık bir uyuşukluk aklımızı ele geçirir ve ben'in tam olarak hangi anda başka bir biçimde varoluş görevine devam ettiğini anlamayız. Yavaş yavaş aydınlanan belirsiz bir yeraltıdır uyku, burada gölgeden ve gecenin içinden, arafı mesken tutmuş, ciddiyetle hareketsiz duran soluk siluetler çıkagelir. Sonra tablo şekil alır ve yeni bir berraklık bu görüntüleri aydınlatıp hareketlendirir; ruhlar dünyası kapısını bizlere açar."
Uykunun ilk anları ölüme benzer, bulanık bir uyuşukluk aklımızı ele geçirir ve ben'in tam olarak hangi anda başka bir biçimde varoluş görevine devam ettiğinı anlamayız.
Rüya ikinci bir hayattır. Bizi görünmez dünyadan ayıran bu fildişi veya boynuz kapılardan içim ürpermeden geçememişimdir. Uykunun ilk anları ölüme benzer, bulanık bir uyuşukluk aklımızı ele geçirir ve ben’in tam olarak hangi anda başka bir biçimde varoluş görevine devam ettiğini anlamayız. Yavaş yavaş aydınlanan belirsiz bir yeraltıdır uyku…
Yavaş yavaş aydınlanan belirsiz bir yeraltıdır uyku, burada gölgeden ve gecenin içinden, arafı mesken tutmuş, ciddiyetle hareketsiz duran soluk siluetler çıkagelir. Sonra tablo şekil alır ve yeni bir berraklık bu görüntüleri aydınlatıp hareketlendirir; ruhlar dünyası kapısını bizlere açar.
Swedenborg, uykudan daha çok gündüz rüyalarına borçlu olduğu bu hayallere Memorabilia adını vermişti. Apuleius'un Altın Eşek'i ve Dante'nin İlahi Komedya'sı insan ruhu üzerine çalışmaların şiirsel örnekleridir.
Rüya ikinci bir hayattır. Bizi görünmez dünyadan ayıran bu fildişi veya boynuz kapılardan içim ürpermeden geçememişimdir. Uykunun ilk anları ölüme benzer, bulanık bir uyuşukluk aklımızı ele geçirir ve ben'in tam olarak hangi anda başka bir biçimde varoluş görevine devam ettiğini anlayamayız.
Yavaş yavaş aydınlanan belirsiz bir yeraltıdır uyku, burada gölgeden ve gecenin içinden, arafı mesken tutmuş, ciddiyetle hareketsiz duran soluk siluetler çıkagelir.
Yavaş yavaş aydınlanan belirsiz bir yeraltıdır uyku, burada gölgeden ve gecenin içinden, aradı mesken tutmuş, ciddiyetle hareketsiz duran soluk siluetler çıkagelir. Sonra tablo şekil alır ve yeni bir berraklık bu görüntüleri aydınlatıp hareketlendirir; ruhlar dünyası kapısını bizlere açar.
Uykunun ilk anları ölüme benzer, bulanık bir uyuşukluk aklımızı ele geçirir ve ben'in tam olarak hangi anda başka bir biçimde varoluş görevine devam ettiğini anlamayız.
Herkes hafızasında en üzücü duyguyu, feleğin en sert sillesini arayabilir, fakat sonrasında ya ölmeye ya da yaşamaya karar vermek gerekir: Neden ölümü seçmediğimi daha sonra söyleyeceğim.
Bazen gücümün ve hareketliliğimin katmerlendiğini hissediyordum; her şeyi biliyor, her şeyi anlıyorum gibi görünüyordu; hayal gücüm beni bitimsiz hazlara taşıyordu. İnsanların mantık dediği şeyi tekrar bulduğumda, tüm bunları kaybettiğime üzülmem gerekir miydi?