Bahriye Dil Tarih Fakültesi'ni bitirip İlahiyat Fakültesi'nde hoca olduğu günden beri Türkiye'deki bu din bezirgânlarından toplumu korumaya çalışmış, var gücüyle de İslam'ın ne olduğunu anlatmaya, dinin siyasete alet edilmesine engel olmaya çalışmıştı.
Halbuki o, Atatürk inkılâplarını yaşatmak için mücadele etmiş bir devrimciydi...
O; sert bir yüz ifadesiyle çekilmiş, tek kare siyah beyaz bir vesikalık fotoğraftan çok daha fazlasıydı...
Unutulmayı hak etmiyordu...
Unutulmamalıydı...
Ecevit'e göre toprak reformunu yapacağını söyleyerek toprak ağalarını ürküten,vergi reformlarını vaat ederek bol gelirlilerin canını sıkan,işçiye grev hakkı sağlayarak işçiyi sömürerek çalışmaya alışmış işverenlerin huzurunu bozan,ulusal çıkarları gözeten bir dış politika ile büyük devletleri soğutan,ulusal petrol davasını benimseyerek devletler üstü dev petrol kartellerini kızdıran parti"ortanın solundayım" yerine"ortanın sağındayım"deseydi de değişen bir şey olmazdı.
Din ,mezhep ve cemaat konuları,bu coğrafyada,üzerine düşünülmesi ve yazılması en sakıncalı konulardı...Sadece sakıncalı olsa da iyi oldukça da tehlikeliydi...
"O, Türk kadınına meslek sahibi olmanın, sanatın, bilimin ve sosyal hayatın kapılarını ardına kadar açtı... Türk kadınının Atatürk’le elde ettiği haklar, Batılı kadınların bile yakın yıllara değin elde edemediği düzeydedir."
Bahriye Üçok
1985 Ankara
"Biz bu derneği, Atatürk’ü anmak için kurmadık Bahriye! O ölmüş, etten kemikten bir insan... Biz bu derneği onun fikirlerini, ilkelerini, devrimlerini korumak ve yaşatmak için kurduk. O ilkeleri kaybedersek Türkiye’de demokrasiyi kaybederiz!"
"Birtaneciğim, gözlerini çok özledim... Dünyada eşi benzeri olmayan gözlerinin derinliğine dalmayı özledim... Ve eşsiz sesinden ruhumu dinlendiren aryalar dinlemeyi özledim..."
Coşkun Üçok’tan Bahriye Üçok’a mektup
Atatürk kılık kıyafet devrimini çağdaşlaşma açısından çok önemsiyordu ve hatta bu manada Nutuk’ta; “Fesin kaldırılması zorunluydu. Çünkü fes, kafalarımızın üstünde; bilgisizliğin bağnazlığın, uygarlık ve her türlü ilerleme karşısında duyulan nefretin bir simgesi gibi oturuyordu.”