Bir Okurun Notları

Turan Karataş

En Eski Bir Okurun Notları Gönderileri

En Eski Bir Okurun Notları kitaplarını, en eski Bir Okurun Notları sözleri ve alıntılarını, en eski Bir Okurun Notları yazarlarını, en eski Bir Okurun Notları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yıllardır kitaplarla bir aradayım. Neredeyse onlarsız geçen günüm olmadı. Bir ömrü dolduran yolculukta, beraberlikte çoğuyla arkadaş, yoldaş, bazılarıyla dost oldum. Hayatı, insanı, tabiatı,ve kâinatı kitaplar yardımıyla anlamaya çalıştım. Yaşantımı onlar sayesinde güzelleştirdim, genişlettim, kuruluk tan kurtardım. Elim kalem tutabilmişse kitaplar sayesindedir. Çok iyiliğini gördüm kitapların. İnsanlardan fazla yardımları dokundu. Ben de iyiliklerini karşılıksız bırakmadım, onları sevdim, okudum, tanıttım, tavsiye ettim...
Şimdiye kadar biyografi türünde yüzlerce kitap gördüm / sayfalarını çevirdim; onlarcasını okudum, akademik ortamlarda “üretilenler”in bir kısmını incelemek zorunda kaldım; ben de yüksek lisans ve doktora tezi olmak üzere iki hayat öyküsü yazdım. İtiraf etmeliyim ki, hem kendi yazdıklarımda hem de okuduklarımın çoğunda, Mehmet Birgül'ün üslubunun tadını bulamadım. Bu tatlı, özgün anlatımından dolayı gıbta ettim yazara. Hele akademiden dahası uzak taşradaki küçük, yeni bir üniversiteden böyle halâvetli üslup sahibi bir yazarın çıkmış olmasına da ayrıca sevindim. .
Reklam
Su içtiği pınarı, süt emdiği bağırı unutmayan vefalı insanlar vardır. M. Orhan Okay, bu asil zümredendir. Daha önce Silik Fotoğraflar'da, sadece kendisinin değil, neslinin hatta insanımızın Üzerinde emeği olan ilim, sanat, edebiyat sahasında kıymetli şahsiyetleri anlatmıştı. Sonra hocası Mehmet Kaplan'ın mektuplarını, hatıralar ışığında açıklamalarla neşretti. Şimdi de Türkiye'nin yetiştirdiği düşünen kafalardan biri olan “millet mistiği” Nurettin Topçu'nun kendisine yazmış olduğu on sekiz mektubu, yine döneme ilişkin yaşamalarla, izahlarla bir kitap zarfı içinde okurun huzuruna çıkardı. Anadolu'dan Hatıralarla Nurettin Topçu'nun Mektupları (Ank. Cümle Y.), anlatımı tatlı bir kitap olmuş. Hocam diye söylemiyorum, Orhan Okay, ne yazsa okunur. Akademik camiada, böyle her yazdığı okunan hoca azdır.
Topçu. İnsanda ilahi bir cevher olarak bulunan merhametin, ne namazın rekâtlarında ne de haccın tavaf hareketlerinde bulunabileceğini; “o ilahi sırr”ın “asırların yetimi olan milyonlarca sahipsiz çocuğun bükülmüş boyunlarında ve örselenmiş kalplerinde barın”dığını söylüyor. Sonra özel bir öğüt veriyor, “Yaptığın teşebbüsleri fazla zorlama. Sükün ile bekle. Kaderin tertibini mümince karşılamak üzere Allah'a tevekkül et.” Öğrencisinin ümitsizliğe düştüğünü gördüğü demlerde bu kabil hatırlatmaları diğer mektuplara da serpiştirir: “Yeis ve fütur en büyük felakettir, maazallah imansızlığa götürür. (...) Varlıkta şükretmenin pek kolay, velinin tabiriyle Horasan köpeklerinin dahi yaptığı şey olduğunu bilirsin. /.../ Hem Allah'tan başkasının gerçek var olmadığı bu âlemde neye küsüp neye yanalım?”
Acabiyülgarayip Bir Âdem: Hoca Hayret
İnsanlar vardır; yaşarken ne kadar heybetli, azametli, hürmetli, renkli ve cazibedâr bir hayata maliktirler. Mevkileri, meziyetleri, etkileri, sohbetleri hatta sataşmaları bile imrenilesidir. Yapıp ettikleri; muhiplerince gıptayla, sevmeyenleri tarafından da hasetle anlatılır. Eyvah ki eyvah, yazıya emanet edilmiş pek az eserleri bulunduğundan, bunlar da gözlerden nihan olduğundan, bu nevi adamlar ölünce yıldızları da söner. Işıkları kararır, Gölgesi yeryüzüne düşmediği için, varlığı da kimsenin aklına düşmez olur artık. Arayanı, hatırlayanı kalmaz. Bir hatıracığın içinde yahut eski bir gazete, dergi derleminde ya da köhne bir ansiklopedinin sayfasında karşılaşırsınız. Kimileri daha şanslıdır, bir iki kadirbilirin kalemine konu olmuştur. Huzurunuza çıkaracağım Hoca Hayret Efendi (1848-1913), ömrünün parlak devrinde öbek öbek tanıyanları olan şöhretli bir simadır. Sözünün ve kaleminin tesirli olduğu, içinde bulunduğu meclislere sözün ışıltısını düşürdüğü zamanlarda Babıâli'de yani matbuat âleminde ve edebiyat dünyasında hemen herkes onu tanır, biraz da çekinirmiş. Şimdi ise aynı camiada ve akademinin ilgili sahalarında onu bilenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçer mi, bilemiyorum.
Ali Kemal hatıralar bohçası Ömrüm'de (1913), Hayret Hoca'nın faziletli bir kişi ve “şayan-ı hürmet” olduğunu kaydediyor. Hele, Arapçadan Türkçeye tercümede benzeri yoktu, diyor. Ama aynı Ali Kemal, “Süpürür ortalığı sevgili bir cübbesi var” diyerek Hoca'nın kıyafetiyle eğleniyor. Sadece benbenliği değil, merdâne ve garip tavırları da var Hoca'nın. Söz gelimi, Maarif Nezareti'nde Encümen-i Teftiş ve Muayene azası iken basılma izni için bakması istenilen Namık Kemal'in tarih kitabına “tab'ı caizdir” yerine, alışılmamış daha hoş olanı “caiz değil, tab'ı müstahabdır” yazacaktır. Kandiye İdadi Mektebi'ndeki edebiyat muallimliğinden istifasının gerekçesi de çok hoştur. “Talebenin kendi lisanları olan Rumcayı altı seneden beri lâyıkıyla öğrenemedikleri hâlde Arapçayı bir senede öğrettiğini; hiçbirinin 'teşekkür ederim' bile demedigini, böyle nankörlere ilim tedrisinin şer'an caiz olmadığını ve istifa ettiğini” söyler.
Reklam
53 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.