Yüzüncü sayfaya kadar bir olay gelişecek diye bekledim. Yüz, yüz elli arası kafamda bir son oluştu. İki yüzde artık bu son gerçekleşmeye başlamalı dedim. İki yüz kırk sekiz oldu, hiçbir sey! E daha karpuz kesecektik? Marie gelecekti? Boynuna sarılmadan gidemeyecekti, Züpfner ile? Ya da giderse kesin boşanmış olacaktınız? Belki de en iyisi intihar etmeliydin!
Palyaço bir meslek değil! Palyaço bir topluluğun reklam yüzü... Dinin toplumları köleleştirişine, insanların sorgulamadan kabul edişlerine, bu kabulleri yüzünden vicdanlarının seslerini kulak arkası edişlerine, insanlıktan çıkışlarına karşı gelen bir topluluğun reklam yüzü!
Olaylar Alman Katolikliği çerçevesinde yaşanıyor olsa da hikâyenin özüne hangi dini koyarsanız koyun, dinin toplum nezdinde yaşanışındaki çarpıklığı gözler önüne serecektir. Özellikle erkek egemen dünyada; evliliğe ve kadınlara, kadın haklarına dair toplum bakışına bu çerçevede bakmamı sağlamıştır ki; bir kağıt parçasına atılan iki mürekkep lekesinden ibaret olmadığını ve olmaması gerektiğini düşünüyorum.
Yani Marie; dönmeliydin, hatta seviyorsan hiç gitmemeliydin! O güzel günleri bir fincan kahve gibi dökmemeliydin...
Keyifli okumalar...