Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kızılordu'dan Kafkas Milli Lejyonuna

Bir Türk'ün 2. Dünya Harbi Hatıraları

Cabbar Ertürk

Bir Türk'ün 2. Dünya Harbi Hatıraları Gönderileri

Bir Türk'ün 2. Dünya Harbi Hatıraları kitaplarını, Bir Türk'ün 2. Dünya Harbi Hatıraları sözleri ve alıntılarını, Bir Türk'ün 2. Dünya Harbi Hatıraları yazarlarını, Bir Türk'ün 2. Dünya Harbi Hatıraları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kafkas İslam Ordusunun silinmez izi
Türkiye'ye gelmeden önce Kahire'de bulunduğum sırada, Kahire'ye gelmiş olan Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Killigil Paşa ile tanışma fırsatını buldum. Nuri Paşa, Azerbaycan'ın kurtarıcısı ve 1918 senesinde Azerbaycan milli cumhuriyetinin kurulmasında emeği geçmiş bir Türk paşasıydı. Sovyetlerin dağılmasından sonra bugün
Teğmen bizim çalışmamızı beğendi. Hatta benim yarım yamalak bildiğim Almanca da hoşuna gitmiş olacak ki, bana şunu söyledi: - Sizin Rus olmadığınızı anlıyorum, önce ne millet olduğunuzu söyleyiniz. Ben kendisine Türk olduğumuzu söyledim. Adam hayret etti. Hatta biz Türküz derken inanmaz şekilde şöyle dedi: - Biz Türkiye ile savaşmıyoruz, siz nasıl Rus ordusu içinde bulunuyorsunuz? Kendisine şunu söyledim: – Kumandan efendi, biz üçyüz seneden beri Rus işgali altındayız, bugün Rus çizmesinden sömürge halkı olarak 40 milyonun üstünde Türk vardır. Siz Ruslarla şimdi düşmanlık içindesiniz. Fakat biz yüzyıllardan beri Ruslarla düşmanlık içindeyiz. Ruslar sizin vatanınızı çiğnememiş, ordularınızı dağıtmamış, subaylığınızı ve milli münevverliğinizi yok etmemiş, vatanınızın servetini sömürmemiş, sizi hizmetçi ve köle yapmamış, fakat üçyüz senedir Ruslar bize bunları yapmış. Biz sizin Ruslara karşı açtığınız savaşın sevinci içindeyiz. Siz bizim müttefikimizsiniz, dedim. Alman Teğmen söylediklerimden memnu oldu. Bize yemek verdi. Bir haftadan beri açlığımızı giderdi. Fakat tahminen saat 11'e doğru ileri emri alındığından hemen harekete hazırlandılar ve teğmen bize, siz de bizimle birlikte geleceksiniz, sizi vatanınıza kadar götüreceğim dedi.
Reklam
Almanlar, Rusya'nın veyahut Sovyetlerin milliyet yapısı hakkında hiç birşey bilmiyorlardı. Bu yüzden bize karşı muameleleri Ruslardan daha kötüydü. Yüksek ırk teorisine göre Almanlar'dan sonra gelen ırk ariyanların dahil olduğu milletlerdi. Yani Latin ırkından, İslav ırkından ve bir de Hind Avrupa ırkından olanlar geliyorlardı. Hind Avrupa kökenlilerin dışındaki ariyan ırkından olanlar sarı saçlı, mavi gözlü, dolikosefal (uzun başlı) denen kafa yapılı, beyaz tenli olmalılardı; Türk asıllılar bu özelliği taşımadıklarından Almanlara göre, bizler aşağı bir ırkın mensubuyduk ve ölüme mahkumduk. İltica ettikten sonra konuştuğum Alman subaylarına Türk olduğumuzu söylediğim zaman, şaşırdılar ve biz Türklerle savaş halinde değiliz, siz nasıl oldu da Rus ordusuna girdiniz ve bize karşı savaşa geldiniz dediler. Onlara Rus çizmesi altında 40 milyon kadar Türk olduğunu söylediğimiz zaman ise inanmak istemediler
Zaten Ruslar bile savaşmak istemez ve vatanlarını savunmazken biz kimin için savaşacaktık? Zaten bizi cepheye ölelim diye getirmişlerdi
Tağanrog yakınında birliğimizi Alman uçakları bombaladığından biz bu uçakları da Alman uçağı sanarak bölükçe ateş etmeye başladık ve uçaklardan biri isabet alarak düştü. Meğer bu uçaklar Alman uçakları değil Rus uçaklarıymış. Uçak düştükten sonra bize siperlere diye emir verildi. Bahçelerden çıkarak siperlere doğru gittiğimiz zaman bir Rus
Stalin'in otuz seneden beri överek göklere çıkardığı Kızılordu, koyun sürüsü gibi elindeki silahını kullanmaya fırsat bulmadan hızla çekiliyor ve kaçıyordu. Üç ay içerisinde Almanlar bütün Ukrayna'yı, Blerusya'yı, Baltıkları alarak, Kuzeyde Moskova kapılarına, güneyde ise Kafkasya hududlarına kadar ilerlemişti. Alman bayrağı, Alman zaferini dünyaya haber veriyordu. Üç ay gibi kısa bir zaman içinde Alman orduları bin kilometreye yakın ilerleyerek Rusların yıllardan beri geçilmez dediği savunma bölgelerini gerilerde bırakmıştı.
Reklam
Trenimiz Dağıstan'ın Azerbaycan hududundaki Derbend şehrine doğru yol alırken Rus çizmesine düşmüş olan eski vatan topraklarını ve sefalet içindeki Türkler'i görüyordum. Yüksek tahsilli olduğumdan milli durumumuzu değerlendirebiliyordum. Selçuklular devrinden itibaren talihsiz milletimizin milli müneverliği olmamıştı. Çin'den
Bu bir hakikattir ki bin sene müddetle hiçbir Türk devleti Türk'e hakettiği değeri vermemiştir. Selçukluların devletin dilini Farsça yapmaları, Gaznelilerin, Fars dilinde Şahname yazdırması, Alişir Nevaî'ye ve Fuzuli'ye kadar şairlerin şiirlerini Türkçe değil de, Farsça yazmaları hiçbir devlet adamımızı huzursuz etmemişti. Daha sonra ise alevilik, şiilik, sünnilik gibi tarikat ve mezhepler oluşturarak Türk milletini birbirine düşürmüş, düşman yapmış, hatta üçyüz sene bu tarikat ayrılığıyla Anadolu Türklüğü'nü idaresinde bulunduran Osmanlı hanedanıyla, İran ve Azerbaycan kıtasındaki İlhanlılar, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Safeviler, Afşarlar, Kaçarlar, Türk'ü Türk'e kırdırmışlardı. İttihat Terakki devriyle, Mustafa Kemal'in yaşadığı yıllara kadar, hiçbir devletimizin milli felsefesi olmamıştı.
Yüksek tahsilli olduğumdan en fazla horlanan bendim. Bana hiçbir subay güvenmiyordu. Her zaman kontrol altındaydım. Bunu Türkistanlı arkadaşlarım bildiklerinden beni yalnız bırakmıyorlardı. Zira Ruslar, Türk asıllı münevverlerden çekindiklerinden ve bu gruba girdiğimden beni öldürebilirlerdi. Arkadaşlarım hiç te yanılmıyorlardı. Zira daha önce Özbek ve Kırgız asıllı iki mühendis er olarak alındıkları kıtalarda kendi çavuşlarına kafa tuttuklarından ötürü öldürülmüşlerdi. Rus ordu kumandanlığı bu katliama kaza diyerek katliamı yapanlara ceza vermemiş, dahil oldukları birliklerden alarak başka bir birliğe göndermişlerdi. Bana karşı subayları ve astsubayları en çok kıskandıran durum ise gece yürüyüşlerinde takımda bulunan Özbek, Kırgız, Tatar, Türkmen, Kazak asıllı askerler ben yorulmayayım diye sırt çantamı nöbetle taşımalarıydı. Azerbaycanlı olmayan bu Türk asıllı askerler beni kendi büyükleri bir ağabey olarak görüyorlardı. Bir sıkıntıları olduğu zaman hepsi bana koşuyor ve tavsiyemi alıyorlardı. Bu da Rus subay ve astsubaylarını çıldırtıyordu.
1938 senesine kadar beş sene içinde Avrupa'yı ve en kuvvetli ordusu bulunan Fransa'yı, Balkanları, İsveç hariç İskandinav memleketlerini idaresi altına almış olan Almanlar'ın Rusya'yı yendikten sonra Rus kaynaklarını kendi malı gibi kullanmaya başlayacağı zaman, uzak başı yeni bir beş sene sonra Almanlar İngiliz adalarını da kendi sömürgesi yapabileceklerini İngiliz devlet adamları çok iyi biliyorlardı. Avrupa'nın en düzenli, `en çalışkan, milleti Almanları durdurmadıkları takdirde birkaç sene sonra Hitleri durdurmanın imkanı yoktıı. İngilizlerin bu teşhisi yerinde bir teşhisti. Büyük Alman fizikçisi profesör Hunn, atomun parçalanmasını hakikat haline getirmiş gibiydi. O günlerde bunu tam gerçekleştirmek için gereken ağır suyu getirmekle meşguldu. Norveç'ten getirmeğe aşladıkları ağır taşıyıcı gemileri İngiliz ve Amerika'nın ortak hava kuvvetleri bombalamamış olsalardı, Hitler Amerikalılardan daha önce Atom bombasına sahip olacaktı. Ve iki bomba ile Nagasaki ve Hiroşima’yı haritadan silecek bir durum gösteren Amerika, fanatik Japonları diz çöktürdüğü gibi; Almanlar da İngiltere'yi dize getireceklerdi. Bunun için de Almanlar'ı Rus ovalarında ve Rus kışında yenmek ve Hitler'in üstün ırk (Ober Menş) teorisini yok etmek gerekiyordu. Halbuki Hitler ne ümitlerle Rusya'ya harp açmış ve İngiliz milletiyle barış içine girmek hayaline kapılmıştı.
280 öğeden 181 ile 190 arasındakiler gösteriliyor.