Tudelalı Benyamin, "Evrende Bağdat dışında onunla mukayese edilebilir bir şehir yoktur" yazmıştı. Robert de Clari'nin raporunda ise, "dünyanın sahip olduklarının üçte ikisi Konsantinapolis'te, kalan üçte biri ise dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış" deniyordu.
Konstantinopolis zarafetin kraliçesi, medeni dünyanın başkenti konumundaydı. "Tanrı'nın koruduğu" şehir, kendisini müdafaa eden güçlü surların arkasında, mukayese kabul etmez parlaklıklar barındırıyordu.
Daha ilk cümlede önsözle çelişen ender kitaplardan birini okuyacağım kesin.
11 Mayıs 330 günü Konstantin Boğaz'ın kıyılarında, ihtişam içinde, yeni başkenti Konstantinopolis'in açılışını yapıyordu.
Eski Roma'yı yerl eden imparator, neden monarşisinin merkezini doğuya taşıyordu?
Barbar başka dil konuşan demektir.
Zamanla bu kelime aynı zamanda, medeniyetten mahrum manalarında kullanılmıştır.
Eski Yunan, Roma, hatta Bizans medeni dünyayı yalnız kendisinden ibaret zannederdi.
Bu yanlış itikadın uzak ve yakın milletler ve alemler hakkındaki bilgisizlikten ileri geldiği muhakkaktır.
Halbuki eski Yunan ve roma'dan evvel muhtelif Türk kavimleri daha yüksek bir medeniyet seviyesine varmışlardı. Nitekim sonraları Türklerle tanışan Bizans elçileri, devlet adamları ve seyyahları gördükleri yüksek medeniyet karşısında hayretlere düşmüşlerdir.
...En önemlisi ise, "Tanrı'nın kendisine verdiği pek muhterem eş" , kendisinin "sahip olduğum en hoş güzellik" olarak adlandırmaktan hoşlandığı, İmparatoriçe Theodora idi.
Vasil I in kurmuş olduğu sülalenin Bizans'a bir buçuk asır fevkalade bir parlaklık verdiği de muhakkaktır. X ve XI inci yüzyılda, İstanbul, Avrupa medeniyetinin en parlak merkezi ve denildiği gibi "Orta Zamanın Paris'i" idi.