Paçavralar giyinmiş çocukların karşına kolonyal şapkamla nasıl çıkabildim hiç utanmadan... Ne demişlerdir bu maskaralığa? Kızdılar mı? Alay mı ettiler? Daha beteri, hiç mi umursamadılar adamdan saymazcasına...
Vaktimizi bilelim Müslümanlar! Boyumuzca günaha batmıyalım. Gâvur işi değil bu saatler... Capon Müslümanı işi... "Saatim yok" sözünü yasak ettim. Vaktini bilmeyen tanrısını da bilmez Müslüman kardaşlar... Bu ne bu? Cep saati... Tak taklı saat... Bak baklı saat... Gece kurt gözü gibi ışıldayan saat... Gündüz trenin erkeği gibi fışıldayan saat... Canlı saatlar bunlar, iyi insan gibi fikri var bunların...
Köy ve enstitü merkezli romanının aslında en tartışmalı yeri, kitabın 166 ile 176. sayfalarında Şefik ve Halim karakterlerinin arasında geçen köy, köylü ve enstitü tartışması. Bugün bile toplum enstitü konusunda halen iyi/kötü ve doğru/yanlış olarak karar veremiyor.
Bazı müfettişlerden duydum: "Büyükler gelince ayağa kalkmıyorlarmış sizin öğrencileriniz..."
"Ayağa kalkmak meselesi, evet var! Köylülerimizin her kravatlıya el pençe divan durması geleneğini sarsmak istiyoruz! Enstitülerden birine bir gün yeni bir öğrenci geldi, kravatı vardı. İçeri girince bütün sınıf birden ayağa kalktı. 'Kime saygı göstereceği bilinmezse, gösterilen şey saygı sayılmaz,' diye düşündük! Hele ağır işler görürken, bu işlerden sonra dinlenirken biri gelirse işi bırakmayı, dinlenmeyi bırakarak ayağa kalkmayı uygun bulmuyoruz!"
"Aşırı sevince, mal hırsına, kızgınlığa, hele korkuya kapıldığımız zaman çamaşırlarımızı, suratlarımızın aydın yontulmuşluğunu bir yana iterek bütün güçsüzlüğü, kuşkuları, kıyıcılığıyla dışarı uğrar köylü kurnazlığımız!"