"Bazen yanlış bir davranış büyük sonuçlar doğurabilir ve hayatın akışını, tamamiyle tersine çevirir. Ondan sonra da ölüme kadar yanıp yakılmak fayda etmez…"
.....
Çin beği kendi erlerini de yağmadan faydalandırmak için arkasına döndü. Düzgün sıralar halinde duran erlerine bağırdı:
-Haydi, siz de yağma edin !
O, bu buyruk üzerine erlerin sevinçle dağılacaklarını sanmıştı. Kimsenin yerinden kıpırdamadığını görünce şaşırdı.
......
Yüzbaşılardan birini çağırdı:
-Neden buyruğuma kulak asmıyorsunuz ? Niçin yağma etmiyorsunuz ?
-Yağmaya hakkımız yok !
-Neden ?
-Köyü Binbaşı İşbara Alp almıştır. Hak onundur.
-Ben size buyruk veriyorum.
-Olmaz; türeye uymaz.
-Sevinmek, yerinmek boştur.
-Ya!... Neden?
-Çünkü yeryüzünde ne sevinecek, ne de yerinecek olay yoktur.
-Yoksa, neden kimine sevinip kimine yeriniyoruz?
-Kuruntu...
Sanma gönül dinlenir
Ufukta gün batınca.
Bunalırım kederle
Gece gelip çatınca.
Bakışlarım puslanır,
Gönül dağım sislenir,
Göz pınarım ıslanır
Sevgi kuşu ötünce.
Bahtın kendisine yüklediği yükü çekmeyi şikayetsiz kabul ediyor, bilâkis ara sıra talihin kendisine güler yüz göstermesine alınıyordu. Acıya alışmış, acı ile yuğrulmuş kişiye bahtiyarlık güneşinin, ışıklarını kısa bir an göstererek sonra yine onu karanlığa boğmasında sanki ne mânâ vardı?