Delinse yer; çökse gök, yansa kül olsa dört yan
Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan.
Yıldırımlardan, tipiden, kasırgadan yılmayan;
Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz!
Delinse yer; çökse gök, yansa, kül olsa dört yan
Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan.
Yıldırımdan, tipiden, kasırgadan ,yılmayan;
Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz!
50 yıla yakın sert bir yaşayıştan, görülmedik çilelerden sonra; sevdiği, Tanrılar kadar güzel Ay Hanım'ın ancak ölüsüne kavuşan Urungu; kahraman ve ölümsüz Kür Şad'ın oğlu, kucağında sevgilisi olduğu halde batıya doğru mesafeleri aşıyordu...
Urungu bir defa daha Ay Hanım'ın yüzüne baktı ve bu sefer gözleri orada takılı kaldı. Bu ilâhi yüze bakan gözler yaşlıydı. Yaşlı gözlerini göğe kaldırarak Tanrı ile konuşurmuş gibi:
-Bozkurtlar dirilirken Ay Hanım da yaşasaydı ne olurdu! diye fısıldadı.
Sonra görülmedik bir şeye takılan gözlerin mânâlı ışıltısı ile ileriye bakarak atını mahmuzladı. At son bir atılışla fırlarken Ay Hanım'ı deminklerden daha sıkıca kendine doğru çekti. Dudaklarını hiçbir zamanın görmediği, hiçbir çağın göremeyeceği o ilahi yüze değdirerek öptü ve hala sıcak olan o mehtap kadar, güneş kadar güzel olan o yüzden ayırmadan, bir an içinde bütün mazisini yıldırım hızıyla hatırlayıp "Hoşça kal Ötüken" diye düşündükten sonra kendini boşluğa bıraktı...
Bu yüzde hayattan ayrılmanın hiçbir kederi yoktu. Bilakis o kadar bahtiyar bir yüzdü ki, ömrünün en bahtiyar anında rüya gören, yahut bahtiyarlığı damarlarının içinde duyan bir kimse de ancak bunun gibi gülümseyebilirdi...
Gök Türk savaşçılarına kılıç yapmak için dinlenirken ölen İhtiyar demirciye karşı içi saygıyla doluyordu.
Acıya alışmış, acıyla yoğrulmuş kişiye bahtiyarlık güneşinin, ışıklarını kısa bir an göstererek sonra yine onu karanlığa boğmasında sanki ne mânâ vardı?
O şimdi yarı Tanrı gibi bir şeydi. Ölümü başka türlü olmalıydı. Kırk kahraman birer birer düştükten sonra o hala ayaktaydı. Uzun saçları omuzlarında uçuşuyor, gözleri kıvılcımlar saçıyor, kolu yıldırım hızıyla kalkıp iniyor. her inişte bir Çinliyi deviriyordu.
En sonra ölüm kızı onun eline bir sağrak sundu. Kür Şad bu acı sağrağı gözünü kırpmadan içti. Atının yelesine kapandı. Başını dayadı. Sağ elinde kılıç hâlâ sımsıkı duruyor, sol eli sarkıyordu.
Kür Şad ölmüş, fakat attan düşmemişti.
Ölmüş, fakat yenilmemişti...