Büyülü Dağ, çok uzun süre okumak istediğim kitaplar arasındaydı, okuduğum bazı kitaplar da bahsi geçtikçe merakım artıyordu. Tiziano Terzani'nin, Atlıkarıncada Bir Tur Daha kitabında Büyülü Dağ'ı gençliğinde tutku ile okuduğundan bahsetmesi, vakit kaybetmeden okumaya karar vermemde etken oldu. Emek isteyen bir okuma, ancak etkileyici ve unutulmayacak bir eser. Muhteşem bir kurgusu var, karakterler çok çeşitli ve insan okurken kendini onların arasında buluyor, her biri özgün ve unutulmaz.
Çiçeği burnunda gemi mühendisi genç Hans Castrop, İsviçre'de bir sanatoryumda verem tedavisi görmekte olan kuzenini 3 haftalığına ziyarete gider. Bu ziyaret sırasında kendisinde de bir takım sağlık problemleri baş gösterir ve o da tedavi almaya başlar. Tedavi süreci bir türlü bitmek bilmez ve Hans Castrop sanatoryumun sakini olarak, dağın sert ikliminde, çetin şartlarda zamansız bir yaşam sürmeye başlar. Hastalar dünyasını tanır, çeşitli insanlar tanır, ölüm ve yaşamı gözlemler, değişimler geçirir. Tam 7 yıl kalır sanatoryumda tedavi süresince. Dönem olarak 1.Dünya Savaşı öncesidir. Çağın sorunları, savaş, yaşam, ölüm, siyaset, din, ahlak gibi konular çeşitli görüşlerle birlikte ustaca işleniyor. Ufuk açan bir kitap.
Son okuduğum kitap olan Viktor Frankl'ın İnsanın Anlam Arayışı'ndan bir alıntı ile incelememi bitiriyorum.
"Bu bağlamda Thomas Mann’ın, son derece doğru psikolojik notlar içeren Büyülü Dağ adlı eserini anımsarız. Mann, benzer bir ruhsal konumda olan, yani sanatoryumda yatan ve taburcu tarihlerini bilmeyen veremli hastaların tinsel gelişmelerini incelemiştir. Bu hastalar, -benzer bir varoluş -geleceksiz ve hedefsiz- yaşamışlardır."
