Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çağdaş İngiliz-Yahudi Medeniyetinin Oluşumunda: David Hume

Ahmet Dağ

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Hume’a göre, ahlakîlik duygularımızla ilişkili olduğu için algılanan bir eylem doğruluk açısından ahlakî veya gayri ahlakî olarak değerlendirilemez. Çünkü duygu; doğru veya yanlış olanın değil haz veya elem veren şeyin algısıdır. Ahlaki iyi ve kötü ayrımını haz ve elem üzerine dayandırdığından dolayı Hume için bir davranışın erdemi (virtue) veya erdemsizliği (vice) davranışların kaynağı olan haz veya elemden doğmaktadır. Aklı; hakikatin ve yanlışlığın keşfi olarak tanımlayan, olgu'değer ayrımı yapan filozofa göre, bilimin nesneleri olan belirli bağıntılardan meydana gelmeyen ahlak aynı zamanda mutlak olarak idrak tarafından keşfedilebilecek herhangi bir olgusal mevzudan oluşmadığı için aklın bir nesnesi değildir. Doğru ve yanlış; idea bağıntıları veya madd3 konuların uyumlu olup olmadığıyla ilgili (Hume, 1985: 510) olduğu için erdem ve erdemsizlik olgusal meselelerden akil yoluyla türetilemez. Hume’un bu bakış açısına göre idea bağıntıları ve maddi olguların keşfi ile doğru ve yanlışin keşfi aynı olmaktadır.
Duygudaşlık kavramı, Hume’un ahlak ve siyaset teorisini şekillendirdiği gibi siyasî iktisat (political economy) anlayışını da şekillendirir. Ona göre, ticarî toplum; duygudaşlığın doğal bağlarında toplum içinde bir diğerine farklı bağlarla bağlı olan kişiler arasında hizmetlerin ve malların kişisel olmayan değişimi üzerine kurulu toplumdur.
Reklam
İnsan-biçimli (antropommfic) modeller ve insan doğası tanımlaması üzerinde din felsefesi geliştiren filozof, “Dialogues” başlıklı eserinde -Philo karakteri üzerinden- yüz yıl sonra Darwin’in ortaya koyacağı doğal ayıklanmaya (natural selection) değinmiştir (O’Connor, 2001: 120). Bu eserinin XII. bölümde din ve ahlakîlik arasında bağlantıda daha çok mutlak din dışı ahlakîlik nedenini ilerleten Hume’a göre, doğru ve yanlış din arasında farklılık vardır (O’Connor, 2001: 31). Doğru din; akıl ve doğru felsefeyle uyum halindeyken yanlış din ise hurafe ve coşkuculukla uyumludur. Doğru dinin tarihte seyrek, yanlış dinin ise yaygın olarak görüldüğünü iddia eden filozofun amacı, kısmen dünyevîleşmiş bir din algısıyla, akıl ve felsefeyle uyumlu ahlakîlik inşa etmektir. Hume, dini aklileştirme kaygısı dışında kendini de aklileştirmeye çalışmış ve Locke ve Clarke’ı okudukça zamanla dinî anlayışı terk etmiştir. Hume, altı ciltlik “History” adh eserinde dinin yönetimler üzerinde etkisi ve rolünü vurgulamıştır (O’Connor, 2001: 27). Din felsefecisi olarak dinin, teorik ve bilişsel içeriği yani teizm, deizm ve ateizm gibi teorilerin değerleri üzerinde odaklanmıştır (O’Connor, 2001: 34).
Hume, ahlakın kaynağı olarak aklı gören -kendinden önceki-görüşün aksine aklı tutkuların kölesi olarak tanımlar. Ahlakın temelini akıldan daha çok tutku ve duygularda bulmuştur. Onun 'İS’den ‘OUGHT’un çıkmayacağı ifadesi, ahlak felsefesinde öncü olmasını doğurmuş ve 21. yüzyılın duygucularının öncülüğünü yapmıştır (Radcliffe, 2008: 16). Hume’un yapmış olduğu olgu-değer ayrımı, hem modem felsefenin hem de mantıksal pozitivistlerin bakış açısını oluşturmuştur. “Treatise” eserinin 3. bölümü olan ‘Ahlak’ giri§inde bir anlamda mantıksal pozitivizm programını açıklamıştır (Cohon, 2001: 95). Bu bağlamda bilinç (cognitive) işinde bilim, duygu, tavır ve tercih, iradi doğrultuda veya arzu işinde ise etik vardır. İnsan doğası hoşlandıklarımızı ve hoşlanmadıklarımızı, arzu ve ihtiyaçlarımızı belirlediği için etik anlayışı da beşerî tecrübe bilgisi üzerine kurulmuştur (Skorupski, 2010: 130).
Hume, güvenin olmadığı, mülkiyet ayrımının gözetilmediği, yalnızca gücün hâkim olduğu ve adalet kuralının bilinmediği toplumların var olduğunu söyler. Ona göre, güvenliğin olmadığı yerde adaletin yerini güç olgusu alır. İnsan kendini korumak için gerekirse kılıç ve kalkan kullanarak güce başvurur. Adaletin askıya alındığı, gücün zemin bulduğu
Deist, teist, ve ateist olup olmadığı tartışmalarına konu olan Hume’un dine karşıt ahlakı Nietzsche’ninki gibi belirsiz değildir. Hume, dinin siyaset üzerinde zararlı olduğunu çatışmayı ve işkenceyi doğurduğunu iddia eder. Antik/klasik ve modem arasındaki yıkımı Hıristiyanlığın anti doğal sonuçlarına atfeder. Nitekim dine karşıtlığıyla bilinen ve Nietzscheci bir üsluba sahip filozofun “Dialogues” adlı eseri Nietzscheci bir çalışmadır. Hem soykütüksel (ieneolojic) hem de dinî acımasızlığıyla Hıristiyanlığın ahlakî yaklaşımına bu eserinde eleştiri getiren Hume için din; hasta insanın rüyalarımın üretimiyken, Nietzsche için ise insan zihninin büyümesinde yıkımdır. Nietzsche’ye göre, Antiklerin kutsal kavramı Hıristiyanlardan daha soylu ve sağlıklıdır. Grek Tanrıları soylu ve otokratik insanların yansımalarıyken Eski Ahit’in ve Yahve’nin Tanrısı ise gücün, neşe ve umudun tanrısıdır. İnsanı daha az yararlı bir varlık kılan keşiş erdemlerini mahküm eden Hume’a göre, bu erdemler zihnin aptallaşmasını, kalbin katılaşmasmı sağlar, hayali karartır ve yumuşaklığı asık bir surata dönüştürür (Beam, 1996: 308). Hume, Nietzsche gibi kahramanların erdemlerine hayran olmuştur ve ılımlılaştırilmiş saygınlıktan da keşiş değerlerinden de uzak durmuştur. Hume için cesaret, hırs ve yüce gönüllülük kendine saygı ve gururla bağlantılıdır (Frasca'Spaı da, 2005: 148). O, Nietzsche gibi keşişvari erdemlerin, kokuşma ve çöküşü (de' cadence) meydana getirdiğini düşünür.
Reklam
Hume ve Nietzsche arasında en temel benzerlik; insan doğası üzerinde odaklanmaları ve metafiziğe karşı şüpheci tutumlandir. Felsefenin yeni bir tarzı olan insan doğası üzerinde duran, felsefenin metafizik spekiilasyonlardan uzaklaşarak insana yönelmesinin bir devrim olduğunu düşünen Hume’a göre, insan bilimi insan hayatının nedensel incelemesinin deneyimiyken bu bilimin laboratuarı ise tarihtir. Tüm zaman ve mekânlarda insan aynıdır ve tarihin baş amacı insan doğasının tüm evrensel ilkelerini keşfetmektir. Nietzsche de Hume gibi yeni insan doğası bilimiyle bağlantı kurmak ve soyut metafizikle bağlantıyı koparmak istemiştir. Tarihsel ve psikolojik faktörlere önem veren ilk filozof olarak görülen Nietzsche temel sorunlara adını atan psikoloiiyi bilimlerin kraliçesi olarak sayar. Nietzsche, 'Benden önce filozoflar arasında psikolojist olan kimdi?.” sorusunu sorarken malum olarak Hume ile arasında bir benzerlik kurmamıştır. Metafizik eleştirmeni olarak bilinen Nietzsche’nin düşüncesi insan doğası veya felsefî antropoloji üzerinde odaklanmıştır. Soyut metafizikten kopmak ve yeni insan doğası bilimini başlatmak isteyen Hume gibi Nietzsche de kendini tarihsel ve psikolojik faktörlerin ilk filozofu olarak görmüştür. Onun gibi insanlığın, tüm zaman ve mekânlarda aynı olduğunu ve tarihin başlıca amacının insan doğasının bütün ve evrensel ilkelerini keşfetmek olduğunu söylemiştir.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.