Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çanakkale'den Filistin Cephesine

Sarkis Torosyan

Çanakkale'den Filistin Cephesine Sözleri ve Alıntıları

Çanakkale'den Filistin Cephesine sözleri ve alıntılarını, Çanakkale'den Filistin Cephesine kitap alıntılarını, Çanakkale'den Filistin Cephesine en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"1 Ekim 1918 sabahı, Arap ve İngiliz birlikleri Şam’a girdiler ve şehri zapt ettiler. Birkaç gün sonra, Arapların komutanı Şerif Emir Faysal da şehre girdi ve zafer kazanmış Sezar gibi büyük törenlerle karşılandı. Şehirdeki bütün pencereler müttefik devletlerin rengarenk bayraklarıyla süslenmişti. Askeri marşlar çalınıyor ve buna çılgın tezahüratlar, kargaşa ve heyecan eşlik ediyordu."
Sayfa 269Kitabı okudu
Sansür... Kıskançlıktan...
"Yeni Mecmua’nın yayımladığı “Çanakkale Nüsha-i Fevkaladesi”nin 1918 yılında piyasaya çıktıktan kısa bir süre sonra İttihatçıların kararıyla toplatılmış olması güzel bir örnektir. Bu kararın altında yatan sebep, Yeni Mecmua’da genç gazeteci Ruşen Eşref (Ünaydın) Bey’in “Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Bey ile Mülakat” başlıklı röportajının yayımlanmış olmasıdır. Toplatma kararının arkasında Mustafa Kemal Paşa’nın imajının parlatılmasından rahatsız olan Enver Paşa’nın İttihat ve Terakki Genel Merkezi’nin bulunduğu tahmin edilmektedir. Derginin toplatılmasıyla ilgili dedikodular İstanbul’da yayılınca, aynı dergi, bu sefer kapağına Liman von Sanders’in fotoğrafı konularak tekrar yayımlanır. Enver Paşa, Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Paşa’nın halk arasındaki itibarını silmek için, onu Çanakkale Cephesi Komutanı Liman von Sanders’in gölgesinde bırakmayı tercih etmiştir."
Reklam
Asker kaçakları
"Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru, toplam mevcudu 2.873.000 kişi olan Osmanlı ordusunda asker kaçaklarının toplamı 500.000 kişidir. Dolayısıyla, silah altına alınanların yaklaşık %17’si birliklerinden firar ederek asker kaçağı olmuştur."
"Kahraman" ve "hain"
Yüzbaşı Sarkis Torosyan’ın ailesinin Ermeni tehciri nedeniyle Kayseri, Develi’den Suriye çöllerine sürülmesini, bunu İstanbul’daki Kayserili Ermenilerden haber alan Torosyan’ın ailesinin peşine düşmesini ve Suriye’deki kamplarda kız kardeşi Bayzar’ı sefalet içinde bulmasını anlattı. Yüzbaşı Torosyan yaşadığı bu acı olaylardan sonra, ailesine bu zulmü yapanlardan intikam almak amacıyla, Filistin Cephesi’nde Nablus muharebeleri sırasında 19 Eylül 1918 tarihinde Şerif Hüseyin’in Arap Ordusu’na katılmış ve eski ordusuna karşı savaşmıştı. Kısacası, 1915 yılı Mayıs ayında madalya sahibi bir “savaş kahramanı” olan Yüzbaşı Sarkis Torosyan, 1918 yılı Eylül ayında saf değiştirerek eski ordusuna karşı savaşan bir “hain” olmuştu.
%95i hiçbir şekilde eğitim görmemiş ve ilkel şartlarda yaşayan
"Ermeni bir ailenin çocuğu olan Yüzbaşı Torosyan 1891 yılında [Kayseri] Everek’te [Develi’de] doğdu. İlk tahsilini Ermeni cemaatine ait Kilise Mektebinde yapmış olması ona, yüzde doksan beşi hiçbir şekilde eğitim görmemiş ve ilkel şartlarda yaşayan Müslüman komşularına nazaran hatırı sayılır bir üstünlük sağladı."
Sayfa 293Kitabı okudu
Mustafa Kemal’in ordusu
“Bütün askerleriniz memleketlerine gitmeye mi hazırlanıyor?” diye sordum. Güldüler ve durumun hiç de böyle olmadığını söylediler. Askerler, Türkiye’nin yaralarını saracak, kaybettiği toprakları kısa sürede geri alacak kadar güçlü biri olan Mustafa Kemal’in ordusuna katılmak üzereydiler. “Düşmanımız olan İtilaf Kuvvetleri, şu anda en çok ihtiyaç duyduğumuz dostlarımız haline geldiler. Bizim açımızdan hadiseler güzel gelişiyor. Yüzbaşı, talihimiz döndü artık. Vaziyeti kavramak güç değil: Hepsi de Türkiye’yi yönetmeye pek meraklılar, fakat aralarında anlaşamıyorlar. Bu nedenle bize silah ve cephane veriyorlar. Bunlar, birbirlerine, bize güvendiklerinden daha az güveniyorlar. Türkiye’yi bir diğerinin eline terk etmektense, bizim elimize bırakmaya razı oluyorlar.”
Sayfa 278Kitabı okudu
Reklam
Yıl 1917
"Musul’a intikalimizin iki hafta öncesinde Kumandan Halil Paşa, gıda olarak vergi toplanmasına karşı büyük kabilelerin başlattığı bir direnişle karşılaşmış, yüz elli askerini gerekirse zor kullanarak gıda maddesi toplamaları için göndermişti. Bu askerlerin hiçbiri dönmedi. Kabileler sonradan subayların başlarını çuvallara doldurup yolladılar."
Sayfa 215Kitabı okudu
"Onlara tek bir şey öğretilmişti: Allah’ın onlara yazdığı alın yazısına tamamen inanarak bunu kayıtsız şartsız kabul etmeleri. Başka bir kadere sahip olamayacaklarına dair kör inançlarının biz subaylar için bir şans olduğuna inanıyordum."
Sayfa 185Kitabı okudu
Yalnızlık...
"Benim payıma mutlak ve can yakıcı bir yalnızlık düştü. Dünyam, insanların gölgelerinin sağa sola savrulduğu, benimse tek başıma öylece dikildiğim ıssız bir harabeye dönüştü."
Sayfa 184Kitabı okudu
Milliyetçilik
"İttihatçıların bu topraklarda yerleştirdiği siyaset geleneğinde “Türkçü” ve milliyetçi projeleri hayata geçirmenin tek yolu, malum projeleri İslami bir ambalaj ve komitacılıkla desteklenen bir eylem planı içinde kitlelere sunmaktan geçmektedir. Sonunda varılacak nokta, milliyetçi nitelikleri ağır basan bir hedef olsa bile, gidilen yolun güzergahı Müslüman mahallesinden geçmektedir."
Reklam
"Ermeni tehciri sırasında, İttihatçılar “pis işlerini” yaptırmak için düzenli orduyu kullanamadılar. Bunun yerine, Ermeni kıyımında kullanmak amacıyla Teşkilat-ı Mahsusa’yı, çeteleri veya düpedüz sivil halkı devreye sokmak zorunda kaldılar. Bir anlamda, resmi devlet mekanizmasının yanı başında çalışan alternatif güç odaklarını yarattılar. Ve işte tam bu nedenle de “devlet adamı” olmaktan ziyade, “komitacı” olarak kaldılar. “Komitacılık” onların tercih ettiği bir şey olmaktan çok, formel devlet aygıtının gösterdiği direnç nedeniyle başvurmak zorunda kaldıkları bir eylem/yönetim biçimiydi."
"Ermenilerden sadece inançları yüzünden değil, Türkiye’deki ticaretin büyük bir kısmında söz sahibi oldukları için de nefret ediyorlardı. Mübarek günlerinin cuma yerine pazar olmasından da hiç hazzetmiyorlardı. Yine de onları en çok rahatsız eden şey, Ermenilerin Türklerden çok daha zengin olmalarıydı. [Ermenilerin nüfus içindeki oranları ile] mukayeseli olarak çok az sayıdaki Ermeni paşa ve tüccarın bu kadar şanslı oldukları gerçeğini ise görmezden geliyorlardı."
Sayfa 179Kitabı okudu
"Alın yazısı, işin sonudur. Şans ise insanları sona sürükleyen rüzgardır. Her ikisi de esrarengizdir."
Sayfa 106Kitabı okudu
"Kötü yönetilen, sömürülen, eğitimsiz, din adamlarının hakimiyetindeki bir milletin içerisinde baskı gören milli bir azınlık olarak biz Ermeniler her zaman kuşku ve gerginlik dolu bir hava içinde yaşadık. Çok kan kaybettik, sözü dahi edilmeyen baskılar gördük ve katliamlara maruz kaldık. Hafiye teşkilatının yarattığı baskının etkisini hissederek ve zulümle yönetildik. Kısacası, yeryüzündeki bütün milli azınlıklarla aynı kaderi paylaştık. Umutsuzca özerlik isterken, öncelikle emperyalist Rusya’ya, sonra emperyalist İngiltere’ye ve en sonunda da emperyalist Fransa’ya kandık. Lakin aslında ulusların isimlerinin bir önemi yoktur. Emperyalizmin amaçları ve uygulamaları sadece yüzeysel farklılıklar gösterir; fakat özünde onursuz ve iğrençtir. Emperyalistler bizi isyana kışkırtıyorlardı. Bir yanda, bizler üzerimizdeki milliyetçi emellerin ağırlığı altında ezilirken, diğer yanda, yöneticileri tarafından sömürülen Türk halkı kışkırtılarak aşırı uçlara doğru yönlendiriliyordu. Demagoglar, Ermenileri yem olarak kullanarak dini duyguları ve fanatizmi körüklüyor ve bu gariban kalabalığın zihnine hükmetmeye çalışıyordu. Gerçekleşmesi imkansız olan hayali milliyetçi hedeflere ulaşmak üzere kışkırtıldık. İçinde bulunduğumuz isyan halinin yarattığı tehdit yüzünden çaresizliğe düşen Türkler, sonunda Ermeni meselesini Birinci Dünya Savaşı esnasındaki büyük katliamlarla kesin olarak çözmeye karar verdiler."
Sayfa 103Kitabı okudu
"İttihatçı/Kemalist siyaset geleneğinde Türkçü/milliyetçi politikaların hayata geçmesi çoğunlukla “din dolayımı”yla gerçekleşmiştir. İttihatçılar ve onların devamı olan Kemalistler, özünde “milliyetçi” bir projeyi devreye sokacakları zaman, ancak halkın samimi İslami hassasiyetlerini kullanarak bu projeyi kitlelere satabileceklerini çok iyi bilirler. Tek başına “Türklük” veya “Türkçülük” söyleminin istenen siyasal hareketliliği yaratmakta eksik kaldığının farkındadırlar. Bu çerçevede, “dinin siyasete alet edilmesinin” veya “dini duyguların sömürülmesinin” patenti İttihatçı/Kemalist siyaset geleneğinin tekelindedir. Eğer başka siyasi gelenekten gelen kadrolar dini siyasete alet ederlerse, İttihatçı/Kemalist geleneğin mensupları direnç gösterirler!"
36 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.