Cinsiyet ve Cinsellik Üzerine Antropolojik Değiniler

Çin İşi Japon İşi

Tayfun Atay

Öne Çıkan Çin İşi Japon İşi Gönderileri

Öne Çıkan Çin İşi Japon İşi kitaplarını, öne çıkan Çin İşi Japon İşi sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Çin İşi Japon İşi yazarlarını, öne çıkan Çin İşi Japon İşi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnsanın cinsiyeti biyolojik,cinsiyet kimliği kültürel olarak belirlenir.
Reklam
Maçoluğun Dayanılmaz Ağırlığı
Maçoluk yalnızca karşı cinse yönelik bir toplumsal/kültürel güç ve şiddet gösterisi olmanın ötesinde, “esasen” hemcinse yönelik bir güç gösterisidir ve en uç noktada “sosyopatolojik” bir (eş)cinsel şiddet pratiğinde vücut bulmaktadır. Dolayısıyla, bir “sorun” olarak maçoluğun, “erkek iktidarı”nın azgın bir dışa vurumu olarak, sadece kadına değil erkeğe de yönelik tehditkâr bir mahiyet taşıdığı iddiası seslendirilebilir. Dolayısıyla “iktidar”ın, ona marûz kalanlar kadar, onu taşıyan ve kullananları da ağına alan bir mekanizma (“makine”) olduğunu öne süren Foucault’dan (1980) esinle, erkek iktidarının erkeği de ezdiğini unutmamak ve kadınlar kadar erkekleri de maçoluktan korumak ve kurtarmak gerekir.
iletişim yayınları, e-kitapKitabı okudu
pembe / mavi
Bu cinsiyetçi renk ayrımının, kadınla erkek arasındaki eşitsiz farklılaşmayı norm kılmış ataerkil yapılanmanın belki bilinçdışı ama en etkili şartlandırmalarından biri olduğunu görmezden gelmek mümkün değildir. Yeryüzünün dörtte üçünü oluşturan denizlerin renginin; gökyüzüne gözümüzü çevirdiğimizde gördüğümüz rengin; ve uzaydan baktığımızda dünyanın renginin erkeği simgelemesi tesadüf olabilir mi?! Pembe ise yumuşaklık kadar hayallerin de rengidir. Erkeği ev-dışının alabildiğine özgür havasına layık görürken kadına ev-içinin sınırlayıcı, kısıtlayıcı, “hapis” havasını reva gören ataerkil yapılanma, insanlık serüveninden dışlanmış, ev-içinin parantezinde yaşayan kadına “hayal kurmak”tan başka bir şey vaat etmemekte gibidir. Dolayısıyla “mavi” hayatın, “pembe” ise hayalin rengi olduğu için, erkek masmavi hayatı alınca, kadının payına da “pespembe” hayaller kaldığını düşünmek de çok anlamsız olmasa gerektir!..
iletişim yayınları, e-kitapKitabı okudu
“Tarihsel” Bir İktidar Pratiği Olarak Erkeklik
İnsanlık tarihindeki ilk eşitsizlik, insan ve doğa arasında ortaya çıkar. İnsanın, “kültür” dolayımıyla, ilk istismar ettiği doğadır. Bir sömürü düzeninin insan yaşamının bir parçası olması, yaklaşık 10 bin yıl önce gerçekleşen “tarım devrimi”ni izleyen süreçteki bazı gelişmelerin sonucu. Tarımın keşfi, bir yönüyle, insanın önünde yeni ufuklar açmış, onun yaşamının hem kolaylaşmasını hem de zenginleşmesini sağlayan bir kültürel kazanım olmuştur. Ama bu, getirileri olduğu kadar götürüleri de olan bir süreçtir. Mülkiyet, eşitsizlik ve tahakküm de bu dönüşümden çıkar. İnsana nimet sunan toprak, Esinoğlu’nun (1996: 21) deyişiyle pek çok “melanet”in de kaynağı olur. İnsanlık tarihindeki bu ilk eşitsizliğin türevi olduğu söylenebilecek ikinci eşitsizlik, erkekle kadın arasında belirir. İnsan-doğa ilişkisini insandan yana ve doğanın aleyhine eşitsiz hale getiren tarımsal etkinliğin alabildiğine yaygınlaşıp yoğunlaştığı ve iyi örgütlenmiş hale geldiği saban tarımı döneminden itibaren kendini gösteren bu ikinci eşitsizlik, kadını erkeğe bağımlı, tâbi ve mahkûm kılar. “Erkek iktidarı” bu noktada ortaya çıkar.
iletişim yayınları, e-kitapKitabı okudu
Memleketimden Kadın Manzaraları
Türkçeye “Cilalı Taş Devri” olarak çevrilen “Neolitik”, aslında insanlık tarihinde tarımın ortaya çıkmasını sağlayan devrimi ve bunun sonucu olan toprağa dayalı, çiftçi-hayvancı köylülüğün hayata hâkim olduğu dönemi tanımlar. Bu dönem, daha önce de değinildiği üzere günümüzden 10 bin yıl önce başladı ve 18. yüzyıl ortasındaki Endüstri Devrimi’ne kadar sürdü. Endüstriye dayalı yeni hayat, tarımcı köylülüğü ekonomik anlamda minimalleştirmiş, kültürel anlamda ise tasfiye etmiştir. 20. yüzyılın ortasından itibaren de endüstriyel yaşam daha radikal bir evreye, elektronik devrimi aşamasına geçti. Çağımız, elektronik çağı. Elektron taneciklerinden saçılan “nimet”ler her yanımızı kaplamış durumda. Türkiye, Cumhuriyet’in başında hâlâ “Neolitik”teydi. Bir kaç on yılda Neolitik’ten Endüstri’ye, oradan elektroniğe uzanmayı ya da koşmayı bırakın, sıçramaya kalkıştı. Ama olmadı. Ne geleneksel köylülük tam bitti ne de modern, endüstriyel kentlilik tam hayata geçti. Aşınmış, bozulmuş deformasyona uğramış, ama tükenmemiş bir geleneksellikle, özümsenememiş, kökleşememiş ve güdük bir modernlik arasında, bir de “postmodern-elektronik küresellik” aşamasını tecrübe etmeye çalışıyoruz.
iletişim yayınları, e-kitapKitabı okudu
Reklam
110 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.