İslam coğrafyasının o muhtemeşem, o yitik beldelerini okuyoruz yazarın kaleminden.
Her bir beldenin kendince bir acısı kendince bir sancısı var. Bu acılarının ortak noktası ise, "İslam coğrafyası" olmalarıdır.
Milliyetçiliği iliklerine kadar hissediyorsun bu topraklarda onlardan olmadıkları- olmadığımız için...
Yazarımız İslam beldelerini anlatırken en çokta mimarisine değiniyor. Sanırım o beldenin insanlarını, acılarını en iyi anlatan mimarisidir. O ruhu hala yaşatabilen insanlarının yanında bir de mimarisidir. O topraklar fiilen yıkık halde olsa da ruhu ölmemiş, yaşamak için direniyor.
Yazar insanlarını bir başka anlatıyor. "Kendinin farkında olan insanlar." Evet galiba onları en iyi tanımlayan cümle budur. Onlarda ki bilinç, entelektüellik hala bir şeylerin değişebileceğine umutlarını artırıyor.
Bir zamanlar altın çağımız olan coğrafyalar şimdi kaderlerine terkedilmiş hiç yokmuşcasına...
Nasıl bu hale geldik o coğrafyalar nasıl kana bulandı ve neden hala kan ağlıyor? Diye diye kitabı bitiriyorsunuz. Bitirirken de içinizde bir ukte kalarak bitiriyorsunuz. Acaba o coğrafyalar o halde olmasaydı nasıl olurdu diye...
Selametle.
09.07.2023