Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam 1

İsmail Kara

Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam 1 Sözleri ve Alıntıları

Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam 1 sözleri ve alıntılarını, Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam 1 kitap alıntılarını, Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam 1 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Samiha Ayverdi (Kenan Rifai hakkında)
O, ilimle din atışmasının, ancak iyi anlaşılmamış bir ilim görüşü ile iyi anlaşılmamış bir din görüşü arasında olabileceğine inanıyordu. Zira büyük dinlerin mahiyet ve gayeleri üzerinde kâfi derecede bilgi sahibi olmadan ve basit bir iman planı içinde birtakım dogmalara saplanıp kalarak zamanımızın icapları ile atbaşı giden müspet bir dünya görüşüne sahip modern insan tipine nasıl varamazsak, din softalığını müdafaa ederek ve insanı birtakım ilmî dogmaların esiri yaparak ikinci bir çıkmaz yola düşülebileceğinden de aynı derecede endişe duyuyordu. İlim ve din çatışmasında körü körüne bir din müdafaası tutturmak gafletine düşenlerle nasıl amansız bir mücadeleye girişmişse, tabiat sırlarından birkaçına el atan ve bu yüzden de hayata karşı ilâhlar gibi tavır takınan ilim adamlarını da aynı derecede zararlı bulurdu. Birinciler cehalet ve taassuplarından, ikinciler cehaletlerine eklenen kibir ve nahvetlerinden dolayı onun ülfet çemberinin dışında kalıyorlardı.
Mehmet Akif Ersoy:
"Ya açar Nazm-ı celilin bakarız yaprağına; Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına. İnmemiştir hele Kur'an bunu hakkıyle bilin, Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için!"
Reklam
Yunus Nadi:
Bugünki vatandaş için hayat ve dünya meseleleriyle uğraşmak hususunda bütün kapılar açıktır. Ahiret meseleleriyle uğraşmak için de vatandaş en geniş mânasıyla hürdür, istediği şeye inanır.
Böylelikle herhalde Einstein, Cübbeliden daha çok cennetlik olabilir :d
Üstünlük, ancak kulluğunu bilmek, vazife aşkı ve fazilet hissiyle meşbu olarak insanlığın yükselmesine ve umumi tekâmüle daha çok hizmet etmiş olmakladır. İnsanlığın en büyük miyarı işte budur.
Ahmed Hamdi Akseki:Kitabı okudu
"Evladım, siyaset hamam tasına benzer; bir cenabetin elinden bir başka cenabetin eline intikal eder. O işler bize göre değil, biz kendi işimize bakalım". Nakşi şeyhi Abdülaziz Bekkine
Nurettin Topçu:
İslam dini, insanın ahlâk yapısını bütünlemek için gönderilmişti. Bütün özellikleriyle bir ruhi atletizm teşkil eden İslâmî yaşayışın bu ana davası zamanla unutuldu. Ruhlardaki ilâhî otoritenin idare edicilerin elinde silah olarak kullanılması Abbasiler devrinde başladı. Başta Mansur olmak üzere Abbasi halifelerinin birçoğu İslâm adına, gerçek hak davacıları olan büyük ruhları çiğnediler, sayısız cinayetler işlediler. Allah'a adanmış nice başlar kopardılar. Bunların etrafında vicdansız kazançları hak, cinayetleri meşru, merhametsizliği mubah göstermeye kabiliyetli mürailerden ibaret, gözleri devlet hırsiyle kararmış bir sözde din adamları sınıfı meydana geldi. Ulema denilen bu kara kaplı kitap taşıyan dalkavuklar güruhuna dayanan halifeler, İmam-ı Azam ile Hallac-ı Mansur'un insafsız katilleri oldular. Sonraki asırlarda aynı zulmün kanlı eli daha nice büyük başlar kopardı. Kaide makinesi gibi her devrin ceberrutuna elverişli kaideler koyan sahtekârlar iktidar ile elele verip, halkı uyutma yolunda çalışırlarken ruhları uyuşturucu ilaçlar kullanıyorlar, bol bol Kur'an okuyorlar, dua diye kopardıkları feryatlarla halkı ağlatıyorlar ve ibadet diye çok çok tekrarlanan beden hareketleri tavsiye ediyorlardı. Onlar cennetin anahtarlarımı böylece biraz daha pahalıya satmakta fayda buluyorlardı.
Reklam
Ahmed Hamdi Akseki:
... Çünkü taklitçilik, Allah'ın insana en büyük nimeti olan aklı kullanmamak, körükörüne başkalarına uymaktır. Körükörüne taklit, dünya da da zarar, ahirette de! Allah iyiyi kötüden temyiz ve tefrik edecek akıl vermişken bu kıymetli ölçüyü kullanmıyarak körükörüne başkalarının peşinden yürümek şüphe yok ki bir dalalettir, İslâm bundan şiddetle men eylemiş ve bu yolu tutanları takbih etmiştir. İslâmın umdesi evvelâ düşünmek, sonra kabul etmektir. Bu bakımdan İslâm, akıl dinidir. Onun birinci istinadgâhı akıldır. Bütün bunlar bize aynı zamanda şu hakikati de talim ediyor: İslâm dininde olanların serbest düşünceli, iyi görüşlü, akıl ve tedbir sahibi olmaları lazımdır. Bunlardan gafil olarak behaim [hayvanlar] gibi yaşayanların dinden nasipleri, yalnız taklid ve görünüşten ibarettir ki bununla insan ne ruh ve nefsini tezkiye ve terbiyeye muvaffak olabilir, ne de kemâl mertebesine yükselerek Cenabı Hakk'ı marifete yol bulur.
... Ahlâk alanıyla ilgili bu problemler yanında bir diğer mühim mesele belirleyicilik açısından siyasetin ahlâkın yerini alması, bir başka ifade ile ahlâkın da siyasetin güdümüne terkedilmesidir. Yakın zamanlara kadar halkın hafızasında bütün kuvvetiyle yaşayan, "nasılsanız öyle idare edilirsiniz" kalıp ifadesi, siyasetin aldığı/alacağı şekli ve muhtevayı ferdi veya ictimai ahlakın, yaşantının tabii bir uzantısı ve devamı olarak görürken, İslâmcı söylem siyasî iktidar ele geçmeden ve tahkim edilmeden ahlâkın kıvam düzeyde veya "doğru" bir tarzda teşekkülünü imkânsız veya zor görmektedir. Bu meseleye, siyasi bir problem olarak İslamın, aşağıdan yukarıya doğru mu (birinci sırada ahlâk) yoksa yukarıdan aşağıya doğru mu (birinci sırada siyaset) sirayet edip yayılacağı zaviyesinden de bakılmalıdır". Bu hat üzerinde İsmet Özel şöyle bir soru vaz edecektir: "Güçlü bir topluma ulaşıp onun müslümanlaşmasına mı, müslüman bir topluma ulaşıp onun güçlendirilmesine mi çalışacağız?" Ne yazık ki bu soru hâlâ ciddiyeti ve ağırlığı ölçüsünde tedavüle girmiş, izi takip edilmiş, tartışılmış bir soru değildir.
Bir mühendis (M. Zahit Kotku hakkında)
Hocaefendi bize: "Sonunda idam da olsa yalan söylemeyin. Dürüst olun. Kimseyi kandırmayın. Böyle bir şeye kalkarsanız, aslında kendinizi kandırmış olursunuz. Ahirete inanıyorsanız, herkesin güvendiği insanlar olun. Nasıl Peygamber Efendimiz'e müşrikler bile 'Muhammedü'l-emin' diyorlardı; siz de öyle güvenilir olun" diyordu. Yani Hocaefendi istiyordu ki talebeleri hem mesleğinde zirveye çıksınlar, insan olarak da insanlara en faydalı hayırlı hizmetler yapan, yumuşak huylu insanlar olsunlar.
Musa Kâzım:
"-İyi ama, bu dünyaya bu kadar ehemiyet verilir mi? [diyorlar]. Evet, verilir. Çünkü verilmezse mahvoluruz. Ba-husus bu asır asr-ı terakkidir. Katiyen ihmal etmemeli. Zaten dünya olmazsa ahiret de hiç olmaz. Zira dünya ahiretten mukaddemdir. (...)-Adam... bugün rızkım var, yarın Allah kerim... [diyorlar]. Bunlar saçma şeylerdir. Böyle şeyler olmaz. Çünkü bu gibi fikirler hayatı, daha doğrusu İslamiyeti mahva sebep olur. Onun için hem dünya hem ahiret için çalışacağız. Fakat evvelâ dünyayı (...) imar lazım. (...) Bir de dünya mamur olmazsa memleket batar. O vakit ne din kalır, ne namus, ne iman. Demek oluyor ki dünyaya çalışmak farzdır" (vurgular bizim).
68 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.