Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dahi Diktatör

Celal Şengör

Dahi Diktatör Gönderileri

Dahi Diktatör kitaplarını, Dahi Diktatör sözleri ve alıntılarını, Dahi Diktatör yazarlarını, Dahi Diktatör yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sultan Mahmut sarığı kaldırmış, fes giymeyi zorunlu kılmış ama sarık bir süre sonra halk arasında tekrar hayat bulmuş. Çünkü sarık takıldığı zaman dindar oluyorum zannediliyor. Farkında değil ki sarık çölün şapkasıdır, çölde çok faydalıdır. Neden ? Çünkü adam sarığı açar, kum fırtınasında yüzünü korur. Sarık çok katlı bir bez olduğu için de başını sıcaktan korur. Bir sürü fonksiyonu var. Soğuktan da korur. Sabahleyin elli derecenin üstüne çıkıyor sıcaklık, akşam on dereceye düşüyor çölde. Büyük Sahra'da, Kufra vahasının güneydoğusunda, Cad/Mısır/Libya sınırlarının bitiştiği yerlerin yakınlarında jeolog olarak çalışırken sarık çölde neden gereklidir ve neden Türkiye'de gereksizdir diye ilk defa anlamıştım. Burada sarıkla dolaşmak, ama orada da sarıksız dolaşmak enayiliktir.
Sıra geliyor eğitime. Öğretmenler ülkenin en önemli insanlarıdır. Yapılacak öncelikli iş eğitimi sekülerleştirmek, dinden temizlemek. Benim hocalarımdan rahmetli İhsan KETİN hafızdı. Kayseri'de 1914 de doğduğu için zamanın geleneği, ailesinin eğilimiyle Kur'an ezberletilmiş, bütün Kur'anı ezbere bilirdi hocam. Aynı zamanda jeoloji profesörüydü. Arapça biliyor muydu? Hayır. Eee ne Kur'anı ezbere bilmesi neye yaradı?
Reklam
O sabah Büyük Taarruz başlar. Sabah 04.30' da tanzim atışı açılır, 05.50' de tahrip atışına geçilir, saat 07.00' de ise Yunan topçusu susar ve Türk Ordusu 14 gün sonra İzmir' e, Kordon' a varır. Büyük Taarruz'dan evvel ATATÜRK, 15 gün sonra İzmir'de olacağını söylemiştir yakın çevresine. Sonra birlikte Kordon' da yürürken Salih BOZOK' a Kac gün oldu ? diye sorar, "14 gün" Paşam cevabını verir BOZOK "bir gün yanıldık o zaman" der ATATÜRK
Atatürk şunu söylüyor: “Bu hurafelerin üzerine bir toplum bina edemeyiz. Sen buna inanmak istiyorsan inanabilirsin, ama bunu dayatmana müsaade etmeyeceğim. Sizin dayatmanızdır ki, toplumu felakete götürdü, çürüttü, yok etti. Ben bu çökmüş toplumun çocuğuyum, yeni nesillerin bu felakete doğmasına müsaade etmeyeceğim.”
Atatürk toplumu pek çok şartlanmadan vazgeçirerek birlikte yaşayabilen bir topluluk haline getirmek istedi. Diyor ki, bu topluluk bir süre sonra artık birbiriyle anlaşmak suretiyle birbirini öldürmeden, birbirinin inançlarına, birbirlerinin düşüncelerine saldırmadan yaşayabilir, ama birbirlerinin düşüncelerini medeni bir şekilde eleştirebilir de.İşte biz buna medeniyet diyoruz.
M.K.Atatürk
İçindeki insanların kişisel otoriteye bağlanmadan birbirleriyle birlikte yaşayabildikleri bir toplum, medeni bir toplumdur.
Reklam
Kesin bir doğruluk var ve tanrıya sormadan bunları kendi başımıza öğrenebiliriz. Demek ki, tanrılara kurban vermeden, tanrılara yakarmadan gerçeğe ulaşabiliyorum.
İlkel kabilelerde bir insan, biraz daha az ilkel bir yer bulduğu vakit oraya kaçar. Berlin Duvarı yıkılmadan evvel, insanlar hayatlarını tehlikeye atıp, duvarın üstünden atlayarak Doğu Almanya’dan Batı Almanya’ya kaçıyordu. Demek ki orada rahat değil, demek ki o toplum hasta.
Mustafa Kemal Fransızlara " Siz bu kadar silah getirdiniz buraya, geri mi götüreceksiniz? Bırakın onları burada, bedelini altınla ödeyeceğim size" teklifinde bulunur. Altın ise Lenin' den gelmektedir. Moskova'da Ali Fuat CEBESOY, yeni Türk Devleti'nin komünist olacağı beklentisini taşıyan Lenin' i gayet iyi idare ediyordu. Mustafa Kemal' de bu beklentiyi yönetmeyi çok iyi becermiştir.
Sonra Mustafa Kemal, "Yunanlıları burada durdurduk, yarın taarruza kalkacağız" der. İsmet Paşa ise oturduğu yerden hiddetle kalkarak " Sen delirdin" diye bağırır, " Ne ile taarruz edeceğiz. Subayların üçte ikisi şehit, ordunun yüzde kırk altısı firar etmiş, ne ile taarruz edeceğiz?"
Reklam
"Şu kadar adam kaçtı, şu kadar mühimmat var" vs. Mustafa Kemal araya girerek " İsmet orduyu Sakarya'nın gerisine çek" der.
Çocuk küçük yaşlardan başlamak suretiyle Kur'an mektebinde gidip anlamını bilmediği Arapça sesler ezberleyeceğine( İtalyanca bilmeyen bir çocuğa İtalyanca Tommiks ezberletildiğini düşünün- bu onun için hiçbir şey ifade etmeyecektir.) inanıp, inanmayacağına kendisi karar versin. Önce kendisi bir okusun, okuma yazma öğrensin, dil öğrensin, biraz dünyayı tanısın.... Sonra, bütün tabiplerinde hemfikir oldukları, akılcı düşünmeye başlanabildiği, rasyonalitenin tamamlandığını sandığımız dönem olan ön sekiz yaşında yapsın bunu. Yani, çocuk okuma- yazma bilecek, kimya, fizik okumuş olacak, tabiat bilgisi okumuş olacak, dünya hakkında bir kanaati olacak, sonra inanıp inanmamaya karar verecek. " Çocuklara bu hürriyeti vermemiz lazım" diyor ATATÜRK. Bu yüzden dine dayalı eğitimi kaldıralım, çünkü doğru olduğu tespit edilemeyen, hatta yanlış olduğunun pek çok ispatı olan bir sürü şey çocuğa çok erken yaşlarda öğretiliyor ve onun hayatında adeta vazgeçilmez kılınıyor. Benim de böyle birçok dindar bilim adamı arkadaşım var. Bakıyorum hepsi çok küçük yaşlarda şartlanmış. Bundan bir türlü vazgeçemiyorlar.
ATATÜRK' ün bir asker olarak bütün bunlari görmesi, köyden gelen, şehirden gelen pek çok gencin elinden geçmiş olması nedeniyle çok doğaldı. O bir piyadeydi ve dolayısıyla askerlerin en kalabalık birliklerinin elinden geçtiği bir komutandı. Üstelik bu insanları, çok çeşitli yerlerde görmüştü; Kuzey Afrika' da, Arabistan yarımadası'nda, Kafkasya'da, Çanakkale' de , Rumeli' de, Makedonya' da.... dolayısıyla ATATÜRK, Osmanlı imparatorluğu'nun halk kesitlerini çok iyi tanıyan bir insandı.
Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı'nı kazandıktan sonra elinde kalan Türkiye hakikaten bir enkazdı. Trakya'yı belki bir ölçüde bu iddianın dışında tutabiliriz ama Anadolu'nun taş devrinde olduğu bir metafor değildir. Anadolu'da hakikaten hiçbir şey yoktur. Şu seviyeye düşmüş bir insanlık düşünelim; aşağı yukarı sekiz milyonluk bir nüfus, sürekli harp kaybederek morali sıfıra inmiş, moralini düzeltmek için de bilmediği bir dinden başka sarıla- bilecek hiçbir şeyi yok. Bilmediği dini de ona empoze edenler bizim halk tabiriyle "hacı-hoca takımı" dediğimiz, kendileri de cahil olan Anadolu'nun. Hiç kimse diyemez ki Anadolu'da ne cevherler vardı da sonra kayboldu. Böyle birşey yoktu. sözde din adamları. Bunun dışında hiçbir şeyi yok
Atatürk savaşı adım adım takip etmiştir. Askerliğe bir bilim olarak ilgisi vardır. Bu muharebeyi nasıl kazandık, onlar neden kaybetti vs. birçok sorunun cevabını arar. Yunanlıların yaptıkları hatalara bakar. Mesela, taarruz sürerken bir telgraf gelir, bizim- kiler telgraf karşı tarafın eline ulaşmadan kesip alır. Telgrafta Trikopis'in başkomutan olduğunu bildirilir, ama haber Trikopis'e ulaşmaz. Trikopis ancak Dumlupınar'da esir düşünce bundan haberdar olur.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.