Doğa kendi hayatını yaşamış, bu durumda da insanlar ölmüşlerdi. Küçük not defterine yazdığı Freud'un sözlerini bulup yeniden okudu "Bu adam, kendisine kadar gelen insan bilgilerini kuşkusuz iki katına çıkardı" diye düşünürdü. Kitaplarının bir yerinde şöyle yazmıştı: "Son bağlantı: DOĞA ÖLÜMDÜR. ÇÜNKÜ ÖLDÜRÜR. DOĞA HER ZAMAN BİZİ TEHDİT EDEN BİR AŞIRILIKTIR." Dünyanın bilinmez bir güç tarafından insanlara bağışlanmış olduğu konusundaki bütün düşünceler yanlıştı. Evrenin de, dünyanın da insanları koruyan bir yanı yoktu. Milyarlarca rastlantıyla oluşmuş, uzaktan masmavi görünen bu gezegende, insanların ortaya çıkışı da bu rastlantılar arasındaydı. Rastlantıyla oluşmuş bir varlık neden korunsundu ? Zaten neden var olduğunu bilmiyor, sonra da yok olup gidiyordu. Doğanın da kendi yaşamı vardı. İnsanların yaşamına uymayan bir yaşamdı bu. Gerçek olan denizlerdi. Sonsuz, tehlikeli okyanuslar, birbirine ulaşan bitimsiz sular.
O karanlık sabahı çok iyi hatırlıyordu. Sabahın karanlığı içinde, hepsini saran başka bir karanlık daha vardı. Sonucu belli olmayan bir savaşın aklı eren insanlar üzerinde yarattığı karanlık.
Gür ağaçlar, ağaçlıklı yüksek tepeler, su arkları, alabildiğine canlı bir doğa. İnsan düşüncelerden, şu yaşamın biriktirdiği bilinçaltından kurtulsa, belki böyle bir doğa içinde mutlu olabilirdi diye düşünüyordu