En Beğenilen Danaburnu kitaplarını, en beğenilen Danaburnu sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Danaburnu yazarlarını, en beğenilen Danaburnu yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Şair Oktay Rifat'ın romancılığıyla bir kez daha büyülendim. Daha önce Bir Kadının Penceresinden romanını okuyup çok beğendiğim Rifat'ın bu sefer de "Danaburnu" romanını okudum ve yine çok beğendim.
Danaburnu, 1981 yılında Madaralı Roman Ödülü'nü almış bir eser. 1980 yılında yayınlanmış ama 1978 yılında bitirilmiş bir roman. Yani darbe öncesinde. Zaten anlatılanlardan ülkenin içinde olduğu siyasal iklim ve kaos ortamı anlaşılabiliyor. Lakin bu roman BKP kadar bile politik değil esasında. Bu roman daha çok ülke yanarken bile kendi küçük dünyasının kocaman dertleriyle uğraşan türlü "küçük insan"la ilgili. O insanları yadırgamıyorum, insanın en nihayetinde bencil ve basit bir canlı. Ondan çok şey beklemek hayalcilik esasında.
Danaburnu, bir kesişen hikâyeler romanı. Yani kendi halinde yaşayıp giden, kendi hikâyesini kahramanı olan birbirinden bağımsız insanların garip bir şekilde kesişen hikâyelerinden oluşuyor. Hepsi birbirinden sıradan ve aynı zamanda hepsi birbirinden ilginç.
Oktay Rifat, yine muazzam bir Türkiye panoraması sunuyor. Hiç ajite etmeden, dramatize de etmeden öylece seriyor gözümüzün önüne olan biteni. Dili çok iyi, anlatımı su gibi. Çok sevdiğim romanlardan biri oldu.
Danaburnu: Özellikle sayfiye yerlerinde çokça görülen, ürkütücü ve zirai anlamda zararlı bir böcek. Üstüne basınca bomba gibi patlar. (Memleket insanın ezici çoğunluğu bir danaburnundan farksız, hem hacimlerinden fazla gürültü çıkarırlar hem de çoğu zararlıdır. Oh ne güzel de mizantrop bir şekilde bitirdim yazıyı.)
DanaburnuOktay Rifat · Yapı Kredi Yayınları · 200861 okunma
- İyi çocuktur, temiz çocuktur, ne var ki bir iş geldi başına, bir karıyı bıçakladı sokak ortasında.
- Öyle bir çocuğa da benzemiyor.
Sokak ortasında kadın bıçaklayan birini ne sanıyordu kim bilir! Tuhaf yargılara, olmayacak güçlere tutsaktı insanlar. Gerçekte uçucu, bulutsu, ama aşılması olanaksız duvarlar içinde yaşıyorlar, burunlarının bir karış ötesini göremiyorlardı. Bir sisteydiler, iki adım ötesini bulandıran. Çevrelerini kuşatan bu sis içlerini de kaplamıştı. Kişi kendini bile göremiyordu. Bulanıktı çevre, bulanıktı yolcu, doğa, ilişkiler. Ve sevginin yıldızı doğmamıştı daha. Onun ışığı vursa bu karanlığa, belki göz araştırmaya başlar, anlamaya çalışır, anlardı da.