En Eski Define Adası Gönderileri

En Eski Define Adası kitaplarını, en eski Define Adası sözleri ve alıntılarını, en eski Define Adası yazarlarını, en eski Define Adası yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
280 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Yola Çıktığın Kimseler'e Dikkat Edersen Böyle Bir Macera Yaşamazsın
Aşağıda kitabın Karakterlerini tek tek vereceğim. KORSAN OLSALARDI FARKLI OLURDU KARAKTERLERİ Jim Hawkins: Bu kardeşimiz baş kahramandır. Admiral Benbow Han'ın da babasına yardım eder. Babası ölüm döşeğine düşerken hikaye başlar. Dr. David Livesey: Daha önce orduda görev almış bir doktordur. Kaptan Flint'in hazine haritasını ortaya
Define Adası
Define AdasıRobert Louis Stevenson · İş Bankası Kültür Yayınları · 20175,8bin okunma
Şövalye Trelawney, Dr. Livesey ve diğer beyefendiler benden Define Adası'yla ilgili bütün hikâyeyi, definenin bir bölümünün henüz çıkarılmamış olması nedeniyle adaya gidiş rotası dışında, başından sonuna kadar hiçbir şeyi atlamaksızın yazıya dökmemi istedikleri için, 17 yılında elime kalemi alarak, babamın Amiral Benbow Hanı'nı işlettiği ve esmer yüzünde bir kılıç yarası bulunan yaşlı denizcinin çatımız altında kalmaya başladığı güne dönüyorum. Peşinde bir el arabası içindeki sandığıyla han kapısına doğru ağır aksak adımlarla gelişini dün gibi hatırlıyorum. Katran gibi kararmış örgülü saçları kirli mavi paltosunun omzuna kadar inen, uzun boylu, sağlam yapılı, irikıyım ve yanık tenli bir adamdı. Pürtüklü elleri berelerle doluydu; kırık tırnakları kirden simsiyahtı. Yanağındaki kılıç yarası pis, soluk beyaz bir çizik gibiydi. Bir yandan ıslık çalarak çevreye göz gezdirdiğini ve ardından bocurgat gıcırtısını andıran tiz ve titrek bir sesle, daha sonraları sıkça söyleyeceği şu eski denizci şarkısına başladığını hatırlıyorum: "Ölü adamın sandığı üstünde on beş adam Yo-ho-ho ve bir şişe rom!"
Reklam
Her gün gezintisinden döndüğünde, yoldan herhangi bir denizcinin geçip geçmediğini sorardı. İlk başta, kendi meşrebinde birileriyle sohbet etme isteğinden dolayı bunu sorduğunu sandık; ama zamanla onlardan uzak durma niyetinde olduğunu anlar gibi olduk. Bir denizci (arada bir rast geldiği üzere, kıyı yolunu izleyerek Bristol'a giderken)
Hikâyelerinin konusu insanları en çok ürküten şeylerdi. Adam asmayla, gemi bordasından uzatılmış bir kalasta yürüme cezasıyla, denizdeki fırtınalarla, mercan adalarındaki garip hayvanlarla, deli dolu işlerle ve İspanyolların koloniler kurduğu Karayip Denizi bölgesindeki yerlerle ilgili korkunç hikâyeler. Anlattığı şeylere bakılırsa, ömrünü Tanrı'nın denizlere saldığı en berbat adamlardan bazıları arasında geçirmiş olmalıydı; bu hikâyeleri aktarırken kullandığı dil, sade kır insanlarımız için neredeyse sayıp döktüğü cürümler kadar sarsıcıydı. Babam bu gidişle hanın mahvolacağını söylüyordu ikide bir; çünkü eziyet görmeye, sindirilmeye ve ürpertilerle yataklarına dönmeye dayanamayan insanlar çok geçmeden ayaklarını handan keseceklerdi. Oysa ben kaptanın varlığının aslında bize yaradığı kanısındayım. İnsanlar onunla birlikteyken ürkseler bile, yaşadıklarını daha sonra düşününce ondan hoşlanıyorlardı; bu durum sakin bir kır yaşamında tatlı bir heyecandı. Hatta ona hayranmış gibi görünen, ona "tam kurt denizci", "katıksız deniz kurdu" gibi nitelikler yakıştıran ve İngiltere'nin denizlerde dehşet saçmasını bu tür adamların sağladığını belirten bir delikanlı takımı bile vardı.
"Peki ama, kara benek neyi nesi, kaptan?" diye sordum. "Bu bir çağrı, miço. Bana ulaştırdıklarında, sana söyle yeceğim. Ama sen de gözünü dört aç, Jim. Şerefim üzerine yemin ederim, sana eşit pay vereceğim."
"Şimdi, Bill, olduğun yerde otur," dedi dilenci. "Her ne kadar göremezsem de, kıpırdanan bir parmağı işitebilirim. Biz işimize bakalım. Sol elini uzat. Delikanlı, onun sol elini bileğinden tut ve benim sağ elime yaklaştır." Her ikimiz de talimatına harfiyen uyduk. Değneği tutan elinin boşluk kısmındaki bir şeyi kaptanın avucuna aktardığını ve kaptanın da avucunu derhal kapattığını gördüm. "Böylece işimiz bitti," dedi kör adam. Bunu söyler söylemez beni serbest bıraktı; inanılmaz ölçüde şaşmaz ve çevik adımlarla kaçarcasına salondan çıktı ve yola koyuldu. Olduğum yerde hâlâ hareketsiz dururken, yeri döven değneğinin çıkardığı seslerin gittikçe uzaklaştığını işitebildim. Gerek ben, gerekse kaptan ancak bir süre sonra toparlanabildik. Derken, aşağı yukarı aynı anda, ben hâlâ tuttuğum bileğini bırakırken, o da elini çekti ve sertçe avucunun içine baktı. "Saat on!" diye bağırdı kaptan. "Altı saat var. Yine de onları haklayacağız." Ardından fırlayıp ayağa kalktı. Kalkar kalkmaz sendeledi, elini boğazına götürdü, bir an sallandı ve ardından tuhaf bir ses çıkararak, tepetaklak yere düştü. Hemen yanına koşarken, anneme seslendim. Ama acelem boşunaydı. Kaptan şimşek gibi inen bir felçle göçüp gitmişti. Anlaşılması zor garip bir duygu içimi sardı. Son zamanlarda acısam bile, bu adama kesinlikle sevgi duymamıştım. Ama öldüğünü görür görmez, gözyaşlarına boğuldum. Bu, yaşadığım ikinci ölümdü ve üstelik ilkinin üzüntüsü yüreğimde hâlâ taptazeydi.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.